16 Haziran 2015 Salı

2. İHTİYAR *


İÇİNDEKİLER 

CENAZELER    
ÖLÜNÜN YIKANMASI
KEFENLEME    
CENAZE NAMAZI     
CENAZENİN YÜKLENMESİ, GÖTÜRÜLMESİ VE DEFNİ
ŞEHİD       
ZEKAT      
EHİL HAYVANLARIN ZEKÂTI
DEVELERİN ZEKÂTI
SIĞIRLARIN ZEKÂTI
KOYUN VE KEÇİLERİN ZEKÂTI
ATLARIN ZEKÂTI
ALTIN VE GÜMÜŞÜN ZEKÂTI
MAHSULLERİN VE MEYVELERİN ZEKÂTI  
Â'ŞIR- ZEKÂT TOPLAYICI    
MADENLERİN ZEKÂTI  
KENDİLERİNE ZEKÂT VERİLMEYENLER
FITIR SADAKASI   
FITRANIN MİKTARI       
ORUÇ     
ORUCUN VAKTİ    
KAZAYI GEREKTİREN SEBEPLER
ORUCU BOZMAYAN HALLER
HASTALARIN, YOLCULARIN VE ÖZÜR AHİPLERİNİN DURUMU       
İTİKAF    
HAC
HACCIN VAKTİ (MEVSİMİ)    
İHRAMA GİRECEKLER İÇİN YAPILMASI MÜSTEHAP OLAN İŞLER   
İHRAMA GİRDİKTEN SONRA       
GECE VE GÜNDÜZ MEKKEYE GİRİŞ  
ZİYARET TAVAFİ ŞÖYLE YAPILIR
UMRE
HACC-I TEMETTÜ 
HACC-I KIRAN       
CİNAYETLER
İHRAMLININ BİR AV HAYVANINI ÖLDÜRMESİ VEYA ÖLDÜRENE YOL GÖSTERMESİ 
İHSAR - ENGEL ÇIKMAK      
BEDEL - BAŞKASI YERİNE HAC YAPMA
BİSAR
HEDY - (MEKKE’DE KESİLEN KURBAN)
DİPNOTLAR

 -------------

CENAZELER


176 - Bir kimse öleceği zaman, sağ tarafı üzerinde kıbleye çevrilir ve kendisine "Kelime-i şahâdet" getirmesi telkin edilir. Ölünce çeneleri birbirine bağlanır, gözleri yumdurulur.
177 - Ölünün gömülmesinde acele etmek müstehaptır.

Ölünün Yıkanması


178 - Ölünün yıkanması "farz-ı kifâye"dir.
179 - Yıkanmak için ölünün elbiseleri çıkartılır ve üç, beş defa yani tek olarak tütsülenen bir sedye üzerine konulur, ölünün avret yerleri de örtülür.
Ölüye namaz abdesti gibi abdest aldırılır, ancak ağzına ve burnuna su verilmez. Ölünün suyu kaynatılır ve temin edilebilirse içine sedir yaprakları veya çöven konulur.
180 - Ölünün abdesti tamamlanınca, önce başı ve sakalı, tarannıaksızın hatmi denilen güzel kokulu bir ot ile yıkanır. Sonra sol tarafı­na çevrilir ve altına su kavuştuğu anlaşılıncaya kadar yıkanır. Sonra sağ tarafına çevrilir ve sol tarafta olduğu gibi aynı şekilde yıkanır.
181 - Ölünün bu şekilde yıkanması tamamlanınca oturtturulur ve karnı ovulur. Bir şey çıkarsa o da yıkanır. Fakat bunun için ölü tekrar yı­kanmaz.
182 - Yıkama işlemi bitince ölü havlu ile kurulanır, baş ve sakalına güzel kokulu şeyler sürülür. Secde yerleri olan alnına, burnuna, ellerine, dizlerine ve ayaklarına da kâfur sürülür.

Kefenleme


183 - Ölü tütsülenmiş üç beyaz kefen ile kefenlenir. Bunlar da:
1) Kamîs  (gömlek kısmı),
2) İzar  (don ve eteklik kısmı),
3) Lifâfe (bütün vücudu kaplayan parça). Bu sünnet olan kefendir.
184 - Kefenleme şekli şöyledir: Önce Lifâfe yayılır sonra onun üstü­ne İzar konulur ve gömleği giydirilir. Gömlek kısmı, boyun kökünden ayaklara kadar uzanır. Izar'ı sarılır. İzar baştan ayaklara kadar olan kısmı kaplar ve sol taraftan sarılmaya başlanır, sonra sağından sarılır.
185 - Sadece İzar ve Lifâfe ile kefenlemek de caizdir. Zaruret olma­dan bunların yalnız biri ile kefenlemek ise caiz olmaz.
Kefenin açılmasından korkulursa bağlanır. Kefenin, bir insanın hayatındaki haline uygun olması caizdir.
186 - Kadının kefeni de erkeğinki gibidir. Yalnız fazla olarak kadı­nın başörtüsü, bir de göğüslerine bağlanan göğüs örtüsü vardır. İzâr, Lifâfe ve bir de başörtüsü ile kefenlemek de caizdir. Kadının saçları iki örme yapılır ve Lifâfe altındaki gömleğin üstüne, göğsüne gelecek şekil­de konulur.

Cenaze Namazı


187 - Cenaze namazı farz- kifâyedir.
188 - Bu namazı kıldırma hakkı önce devlet reisinindir. Sonra sıra ile hâkim, o bölgenin imamı, sonra da yakından uzağa doğru ölünün velileridir. Ancak bir kimsenin babası oğlundan önce gelir.
Cenaze namazını devlet reisi veya hâkimden başka birisi kıldırmışsa, velinin yeniden namaz kıldırmaya hakkı vardır. Eğer cenaze namazı veli tarafından kıldırılmışsa başkasının yeniden kıldırmaya hakkı yoktur.                                                                                   
189 - Ölü, namazı kılınmadan defin edildiğinde, cesedin dağılmadığına kuvvetli kanaat hasıl olunca, kabri üzerine namaz kılınır.
190 - İmam, cenaze erkek olsun, kadın olsun ölünün göğsü karşı­sında durur.
191 - Cenaze namazı dört tekbirden ibarettir. İlk tekbirde eller kal­dırılır. Ondan sonraki tekbirlerde kaldırılmaz. İlk tekbirden sonra Al­lah Teâlâya hamd olarak "Sübhaneke" okunur. İkinci tekbirden sonra Hz. Peygambere salâtü selâm (Allahümme salli ve Allahümme bârik) getirilir. Üçüncü tekbirden sonra namaz kılan kendisine, ölüye ve bütün müminlere dua eder. Dördüncü tekbirin akabinde de selâm verilir.
Çocuğun namazında üçüncü tekbîrden sonra, "Allahümme Ic’alhu lena feraten ve zuhren, şâfıan, müşeffean [29] diye duâ edilir.
192 - Cenaze namazında kıraat ve tahiyyâta oturmak diye bir şey yoktur.
193 - Doğan bir çocuktan ses duyulursa ismi konulur, yıkanır ve na­mazı kılınır. Ses duyulmazsa bir beze sarılarak gömülür, namazı kılın­maz.

Cenazenin Yüklenmesi

Götürülmesi ve Defni


194 - Cenaze, tabutu içinde taşınırken tabutun dört ayağından dört kişi tutar. Cenaze süratli götürülür, yalnız koşulmaz.
195 - Kabre gelindiğinde daha henüz tabut yere konulmadan cemaatin yere oturması mekruhtur. Cenaze kabrine götürülürken arkadan takip edilmesi efdaldir.
196 - Kabir kazılınca bir de lahit (kıble tarafında açılan bir oyuntu) yapılır. Ölü bu lahdin içine kıble tarafından konulur ve koyanlar "Bismillâhi ve alâ milleti Resûlillâhi"  (Allah Telalanın ismi ile ve Resülullâhın Milleti üzere seni gömüyoruz) derler. Ölü orada sağ tarafı üzerinde kıbleye çevrilir.
197 - Kadınlar kabre konulurken, kabrin üstü kerpiç vs. ile kapanıncaya kadar bir elbise ile örtülür. Erkeğin kabri örtülmez. Kerpiç lah­din üst kısmına gelinceye kadar örülür, sonra üzerine toprak çekilir ve kabrin üstü toprakla şişirilir.
198 - Kireç, kiremit ve tahta gibi malzemeler kullanarak kabirleri yaptırmak mekruhtur.
199 - Zaruret olmadan bir kabre iki kişiyi gömmek de mekruhtur. Eğer iki kişi bir kabre konulursa, aralarına toprak konularak birbirin­den ayırt edilirler.
200 - Kabirlere basmak, oturmak, üzerlerinde uyumak, yanların­da namaz kılmak mekruhtur.
201 - Bir Müslüman’ın, kâfir olan yakını ölünce, onu kirli bir elbiseyi yıkar gibi yıkar, bir elbiseye sarar ve bir çukura gömer. Dilerse onun di­ninde olanlara teslim eder.

ŞEHİD


202 – Şehit; gayri Müslimler tarafından öldürülen, yahut harp meydanında yara almış olarak bulunan veya Müslümanlar tarafından zulüm edilerek öldürülmüş olup, mirasçılarına bundan dolayı da bir mal veril­mesi gerekmeyen kimsedir.
203 - Şehit; eğer âkıl-bâliğ olmuş ve temiz (yani herhangi bir se­beple cünüp değil) ise yıkanmaz ve öylece namazı kılınır.
204 - Şehidin kefeni elbisesidir. Bu elbise sünnet olan kefenden ek­sik ise geri kalan kısmı tamamlanır, fazla ise fazlalığı alınır. Kürkü, pal­tosu, silâhı, meshleri ve başlığı çıkarılır.
205 - Yaralandıktan sonra bir şey yer (F) içer (F) tedavi olur, yahut dünya işlerinden bir şeyi vasiyet eder, satar veya satın alır, yahut namaz kılar, harp meydanından sağ olarak götürülür ve bir çadıra alınır veya aklı yerinde olarak bir günden çok yaşarsa yıkanır (F).
206 - Had veya kısastan dolayı öldürülenler yıkanır ve namazları da kılınır. Fakat isyancıların ve yol kesicilerin namazları kılınmaz.
  

207-ZEKÂT*30


1) Hür,
2) Müslim,
3) Âkil (F),
4) Baliğ (F) olan kimselere farzdır. Bu kimseler, borçlarından ve aslî ihtiyaçlarından [31] fazla olarak nisaba mâlik bulunmalıdırlar. Bu mala, senenin başında ve sonunda tam bir malikiyet olmalıdır.
208 - Zekâtın edası; ancak malı zekâta ayırırken veya verirken ona bitişik bir niyet ile caiz olur.
209 - Malının hepsini sadaka olarak veren bir kimsenin, verirken
Zekâta niyet etmese dahi zekât borcu düşer.
210 -"Mâl-i Zimar" 27m zekâtı yoktur (ZF). Hibe, miras ve vasiyet-yollarından, kendisindeki aynı cins mallardan gelen şeylerin zekâtı elde bulunan asıl mal ile beraber verilir.
211 -Zekât, hayvanların nisabı, tutan kısmından verilir, iki nisab arasında arta kalan miktarın zekâtı yoktur (M.Z).
212 - Sene geçtikten sonra nisaba erişen malın zayi olması ile zekât düşer (F), Bir kısmı zayi olmuşsa o kısmın zekâtı kalkar.
213 - Zekât, mal olarak verildiği gibi kıymeti de verilebilir.
214 - Mal sahibi, malının ne en iyisini ve ne de en kötüsünü, fakat or­ta olanını zekâta verir.
215 - Nisaba malik olan bir kimse; daha senesi gelmeden bir veya daha çok senelerin zekâtını önceden verebilir ve yine aynı şekilde nisabı tutan bütün malların zekâtını verebilir (Z).

Ehil Hayvanların Zekâtı


216 - Ehil hayvanlar, (koyun, keçi, sığır, manda, deve ve atlar) senenin çoğunda kırlarda otlayanlarına Saime denilir. Senenin yarısın­da veya daha çoğunda yemle beslenenler Saime olmazlar.
217 - Deve denilince, içine hem Arap ve hem de Acem devele­ri girer. Manda da sığır cinsine dâhildir. Koyun ile keçi de zekât bakı­mından birdir ki, bu ikisine davar denilir.   
                                    

Develerin Zekâtı


218 - Sâime olan develerin nisabı beştir. Bundan aşağısının zekâtı yoktur.
1. 5 devede 1 koyun,
2. 10 devede 2 koyun,
3. 15 devede 3 koyun,
4. 20 devede 4 koyun,
5. 25 devede iki yaşına girmiş bir dişi deve verilir.
6. 25'den 35'e kadar bir şey verilmez.
7. 36 devede üç yaşma girmiş bir dişi deve verilir.
8. 46 deveden 60'a kadar dört yaşma girmiş bir dişi deve verilir.
9. 61 deveden 75 deveye kadar beş yaşına girmiş bir dişi deve verilir.
10. 76'dan 90'a kadar üçer yaşma basmış iki dişi deve verilir.
11. 120'den 145'e kadar dört yaşına basmış iki dişi deve ile evvelki gibi her beş devede bir koyun (F) verilir.
12. 145'den 150'ye kadar iki adet dört yaşına  basmış dişi deve ile iki yaşında bir dişi deve verilir.
13. 150'de dört yaşına basmış üç dişi deve Verilir.
14. 150'den 175'e kadar her beş devede bir koyun ilâve olur.
15. 175'de dört yaşma basmış üç dişi deve ve bir de iki yaşına basmış bir dişi deve verilir.
16. 186 devede dört yaşına girmiş üç dişi deve ile bir de üç yaşına bas­mış bir dişi deve verilir.
17. 196 deveden 200'e kadar dört yaşına girmiş dört dişi deve verilir ve sonra daima 150'den başlandığı gibi başlanır (F).

Sığırların Zekâtı  

                     .
219 - Sığırların nisabı 30'dur. Bundan aşağısına zekât düşmez.
1. 30 sığırdan 40 sığıra kadar iki yaşma basmış bir erkek veya dişi bu­zağı verilir.
2. 40 sığırdan 60 sığıra kadar üç yaşma girmiş dişi veya erkek bir dana verilir.
3. 60 sığıra varıncaya kadar olan fazla sığırlar kendi hesabına uy­gun şekilde verilir (F).
4. 60 sığırda, iki yaşını tamamlamış iki dişi veya erkek buzağı verilir.
5. 70 sığırda, üç yaşma girmiş bir dişi dana ile iki yaşma basmış bir er­kek buzağı verilir.
5. 80 sığırda, üç yaşına basmış iki dişi dana verilir. Bundan sonraki her 10 sığır için, ayrıca iki yaşında bir erkek buzağı ve ondan sonraki. 10 sığır için de üç yaşında bir dişi dana verilir ve bu böylece nöbetleşe de­vam edip gider.

Koyun ve Keçilerin Zekâtı


220 - Koyun ve keçinin nisabı 40'dır. 40'dan az olan koyun ve keçi­nin zekâtı yoktur.
1. 40'dan 120'ye kadar bir koyun verilir.
2. 121'den 200'e kadar iki koyun verilir.
3. 201'den 400'e kadar üç koyun verilir.
4. 400 koyun için de dört koyun verilir.
Bundan sonra her yüz koyunda bir koyun daha verilir. Yüzden aşa­ğısının (yani aradaki miktarın) zekâtı yoktur.
Zekâta verilecek koyunun bir yaşını doldurmuş olması şarttır.

Atların Zekâtı


221 - Bir kimsenin karışık olarak Saime olan erkek ve dişi atları bu­lunsa yahut sadece dişi atları olsa, dilerse her at için (MS) [32] bir dinar zekât verir, dilerse de kıymetlerini hesap edip, her iki yüz dirhem için (SM) beş dirhem zekât verir. (Yani kıymetlerinin 1/40'ini zekât verir).
222 - Katırların ve eşeklerin zekâtı yoktur. Çifte koşulan hayvanla­rın ve en az altı ay ve daha ziyade ahırlarda beslenilen hayvanların da zekâtı yoktur.
223 - Birer yaşını doldurmayan deve, sığır (ZS) oğlak ve kuzu için de zekât verilmez. Ancak bunların arasında büyükleri varsa bunlar da zekâta tâbi olur.
224 - Ortak Saime hayvanları olanlardan, her ortağın hissesi, ayrı ayrı nisabı doldurmadıkça zekâtları gerekmez.
225 - Mal sahibinde zekât olarak verilmesi gereken yaşdaki hay­van yoksa daha üstünü alınır ve fazla olan kıymeti geri verilir. Yahut aradaki farkı ile beraber daha aşağısı alınır.

Altın ve Gümüşün Zekâtı


226 - Altın ve gümüşün; külçe halinde olsun, basılmış olsun, ziynet olsun, kap olsun, ticarete niyet edilsin, edilmesin nisabı doldurunca zekâtı vardır.
227 - Ayrı ayrı nisapları noksan olan altın ile gümüş, kıymet itibarı ile birbirlerine katılırlar.
228 - Altının nisabı, 20 miskal [33] altındır ve bunun zekâtı da yarım mıskaldır. 20 miskalden sonra her dört miskal iki kırat [34] (SM) zekât verilir.
229 - Gümüşün nisabı, 200 dirhemdir. 200 dirhemde 5 dirhem zekât verilir. Sonra, her 40 dirhem için bir dirhem zekât yerilir.
230 - Diğer madenlerle karışık olan altın ve gümüş paralarda ma­den çeşitlerinden hangisi diğerinden çoksa hüküm ona göre verilir. Eğer katışık maden, fazlalığı teşkil ediyorsa bu paralar ticaret malları hük­münde olur. Çoğu gümüş ise gümüşe göre, altın ise altına göre zekât ve­rilir.
231 - Dirhemlerde muteber olan; on dirhemin yedi miskal ağırlığın­da gelmesidir.
232 - Mallar, ticaret malı olmadıkça ve kıymetleri de altın veya gü­müşün nisabına ulaşmadıkça zekâta tâbi değildirler. Ticaret malının kıymeti de altın ve gümüşün kıymetine ilâve edilir: (Yani altın, gümüş ve ticaret malının kıymetleri toplamı; altın veya gümüşten birinin nisa­bına ulaşınca zekâtlarını vermek farz olur).                 

Mahsullerin ve Meyvelerin Zekâtı


233 - Yağmur veya akar sularla sulanan mahsûllerden, az olsun çok olsun "öşür" adı ile onda bir (1/10) nispetinde (SM) [35] zekât alınır. Odun, ot ve acem kamışından ise öşür alınmaz.
234 - Dolaplarla sulanan arazilerin mahsullerinden yirmide bir (1/20) zekât alınır. Saman ve yapraklardan öşür alınmaz. Yapılan mas­raflar, harcamalar ve çalışma ücretleri yirmide bir alınan zekâttan düşürülme [36]???
235 - Öşür arazisinden çıkarıldığı zaman az olsun çok olsun baldan da öşür alınır.
236 - Öşür arazisini, bir zimmî satın aldığı zaman orası, haraç ara­zisi olur (SM). Fakat, haraç arazisi hiçbir zaman Öşür arazisine çevril­mez.
237 - Amber, inci, mercan gibi denizden çıkarılan şeylerden zekât alınmaz (S) [37].
238 - Kireç, alçı, yakut, zümrüt ve göz taşı gibi dağlarda bulunan madenlerden de zekât adına bir şey alınmaz.

Â'şır  [38]

 

(ZEKÂT TOPLAYICI)


239  - Aşır,  bir zekât memurudur ki,. devlet reisi onu yol güzergâhlarına o yollardan mal geçiren tüccardan zekât toplamak için tayin etmiştir.
Bu memurlar Müslüman tüccardan 1/40, zimmîlerden 1/20, harbilerden de 1/10'i gümrük vergisi olarak alınır.
240 - Bir tacir, senesinin dolmadığını yahut borçlu olduğunu iddia eder veya başka bir memura verdiğini, falan şehirde fakirlere dağıttığı­nı ileriye sürer ve yemin de ederse aksi sabit olmadıkça tasdik edilir. Bu konuda Müslüman ile zimmi eşit haklara sahiptirler. Harbi ise, cari­yelerin kendisinin ümmü'l-veletleri olduğu konusundaki iddiasından başka şeyde tasdik olunmaz. Bunlardan domuz hariç (SZ), şarabın kıy­metinin 1/10'i zekât olarak alınır [39].  

MADENLERİN ZEKÂTI


241 - Müslüman olsun zimmî olsun, öşür veya haraç arazisinde al­tın, gümüş, demir, kurşun ve bakır gibi madenleri bulanlar, bunların 1/5'ini hükümete verirler. Geri kalanı da kendilerinin olur. Fakat bu madenler bir kimsenin kendi hanesinde bulunursa hükümet bunlardan bir hisse alamaz (SM) [40]. Bir kimsenin kendi arazisinde bulduğu şeyler de tamamen kendisinin olur.
Bu madenleri, İslâm memleketinde bir harbi bulacak olursa tama­men devletin olur.
242 - Bir hazine bulunur ve onun üzerinde Müslüman malı olduğu­na ait nişanlar (damga, yazı, Müslüman bir hükümdarın ismi vs.) bulu­nursa, bu hazine lukata (bulunan mal) hükmündedir [41].
Bulunan hazinenin üzerinde gayri Müslimlere; müşriklere ait işa­retler varsa bu ganimet hükmündedir; 1/5'i devlet hazinesinindir, geri­ye kalan da bulanın olur.
243 - Bir kimsenin hanesinde İslâmdan önceki devreye ait gömülü bir mal bulunursa bu, o hane sahibinindir[42]. O yerin sahibi de orası fethedildiğinde, devlet reisi tarafından sınırları çizilerek ilk kendisine verilen kimsedir. Eğer bu kimsenin kim olduğu bilinmezse, o yere sahip olduğu bilinen en uzak mâlikinin olur.



Zekâtın Sarf Yerleri
(Kendilerine Zekât Verilen Kimseler)

244 - Bunlar yedi kısımdır
1) Fakir; malı çok az olup nisap miktarını bulmayan kimsedir.
2) Miskin, hiç bir malı yoktur.
3) Zekât memuru; yaptığı iş ölçüsünde kendisine zekât verilir.
4) Fakir olup, harbe iştirak edemeyen mücahitlere ve hac yolunda ihtiyaç içinde kalan hacılara;
5) Mükâteb: Kölelikten kurtulmak için efendisi ile mal karşılığın­da antlaşma yapmış olan köledir;
6) Fakir borçlu;
7) Yolcu: Bundan maksat malından uzak düşmüş ve elinde bir şey bulunmayan kimsedir.
Zekâtını verecek olan kimse bu yedi sınıfın hepsine zekâtını verebi­leceği gibi, onlardan sadece birine de verebilir.

Kendilerine Zekât Verilmeyenler


245 - Zimmîye[43] ve zengine zekât verilmez. Zengin olan bir adamın küçük çocuğuna [44] ve kölesine de zekât verilmez.
246 - Usûl ve füru' bakımından aralarında yakınlık olanlar da bir­birlerine zekât veremezler. (Bir kimse fakir olan babasına, dedesine, anasına, ninesine, oğullarına, kızlarına, kızlarından ve oğullarından olan torunlarına zekâtını veremez).
Bir kimse kendi ailesine ve mükâtap kölesine de zekâtını veremez.
247 - Hâşimî oğullarına ve bunların kölelerine zekât verilmez.
248 - Bir fakire bir defada nisab miktarı veya daha çok zekâtın ve­rilmesi mekruh olmakla beraber caizdir (Z).
249 - Nisaba mâlik olmayınca sıhhatli ve çalışıp kazananlara da zekât verilir.
250 - Fakir zannedip zekât verdiği kimsenin, zengin veya Haşimî sülâlesinden olduğu anlaşılırsa yahut karanlıkta verir de sonra babası­na veya oğluna vermiş olduğu meydana çıkarsa bu kimse zekât borcunu Ödemiş olur (S)[45]. Fakat yanlışlıkla kölesine veya mükâtebine verirse yeniden zekât vermesi gerekir.
251 - Zekâtı, malın bulunduğu yerde vermeyip başka bir yere götü­rüp vermek caiz olmakla beraber mekruhtur. Ancak o yerdeki akrabası­na veya kendi memleketinin ahalisinden daha muhtaç olana, götürüp verirse mekruh olmaz.

FITIR SADAKASI


252 - Sadaka-i fıtır, aslî ihtiyaçlarından fazla nisap miktarı bir ma­la sahip olan hür ve Müslim herkese vaciptir. Bu kimseler, kendilerinin fitrelerini vermekle mükellef oldukları gibi; küçük çocuklarının, hizmet için kullandıkları kölelerinin, müdebber kölelerinin ve kendilerinden çocuğu olan cariyelerinin Müslüman olmasalar dahi fitrelerini vermek­le mükelleftirler.

Fıtranın Miktarı


253 - Buğdaydan veya buğday unundan yarım sa' (1.458 kilo gram) fitre verilir. Arpadan veya arpa unundan, kuru hurmadan ve ku­ru üzümden de bir sa (2.917 kilo gr.) fitre verilir[46]. Bunların kendileri verildiği gibi kıymetleri de verilebilir.
254 - Fitre Ramazan bayramının birinci günü fecrin doğumundan itibaren vacip olur. Bundan önce vermek de caizdir (F). Zamanında ve­rilmeyip sonraya kalsa yine vermek vacip olur.
255 - Malı olan küçük çocuğun velisi, onun ve ona ait kölenin fitre­lerini, çocuğun malından verir (M). Fitreyi, bayram günü, bayram na­mazına gitmeden Önce vermek müstehaptır.


ORUÇ [47]


256 - Gerek eda ve gerekse kaza olarak Ramazan orucunu tutmak, âkıl-bâliğ her Müslüman’a farzdır. Nezir ve kefaret oruçlarını tutmak ise vaciptir. Bunların haricindeki oruçlar ise nafiledir.
257 - Ramazan bayramında bir gün, kurban bayramında da dört gün oruç tutmak haramdır.
258 - Ramazan orucuna ve bir de günü belli edilen nezir orucuna; akşamdan ertesi gününün kaba kuşluk zamanına kadar niyet edilebilir.
Bu niyet mutlak bir oruca yapıldığı gibi nafile bir oruca da yapılmış olabilir.
259 - Gündüzleyin, o gün nafile oruca niyet edip oruç tutmak caiz­dir. Ramazan günü başka bir vacip oruca niyet edilirse bu ramazan oru­cu yerine geçer [48]. Ramazan ve bir de günü belli edilen nezir orucundan başka, diğer oruçlara akşamdan ve hangi oruç oldukları da belirtilerek niyet etmek şarttır.
260 - Ramazanda yolcu veya hasta olanlar, eğer başka bir vacip oruca niyet ederek oruç tutarlarsa bu ramazan orucu değil de, niyet et­tikleri oruç olur (SMF) [49] Fakat vacip bir oruca niyet etmeden oruç tutar­larsa bu ramazan orucu olur.

Orucun Vakti


261- Orucun vakti; ikinci fecrin doğumundan başlar, güneşin batı­şına kadar sürer. Oruç; hayızdan ve nifastan temiz olmak şartı ile  oruca niyet ederek, belirtilen vakit içinde, hiçbir şey yememek, içmemek ve cinsî münasebette bulunmamak, demektir.
262 - Oruç için, Şaban ayının 29'unda güneş batarken hilâli görme­ğe çalışmak Müslümanlara vaciptir. Eğer hilâl görünürse ertesi gün oruç tutulur. Hava kapalı olunca Şaban ayı 30'a tamamlanır.
263 - Gökte bulut, toz veya bunlara benzer, ayın görünmesine en­gel olan şeyler varsa, âdil olan bir kişinin hilâli gördüğünü haber verme­si ile ertesi gün oruca başlanır. Bu kimsenin hür, köle veya kadın olması fark etmez. Eğer hâkim, bu kimsenin bu konudaki haberini; (hilâli gör­düğüne ait olan şahadetini) ret ederse, sadece bu görenin oruç tutması ge­rekir.
Gökte herhangi bir engel yok ise, o zaman bir kişinin değil de, haber vermeleri ile katî bilgi hâsıl olan bir toplumun hilâli gördüğünü beyan etmesi lâzım gelir. Bir bölgede ayın görüldüğü sabit olunca,  bütün herkesin ona uyması icap eder. Güneşin doğum yerlerinin değişmesine itibar edilmez.
264 - Şek günü (Şabanın 30. günü) nafile oruçtan başkası tutul­maz.
265 - Ramazanın 29. Gecesi, Şevval ayı araştırılır. Yalnız başına Şevval ayını gören, ertesi gün orucunu bozamaz. Eğer bozmuşsa kefaret gerekmeyip sadece orucunu kaza eder.
266 - Gökte ayı görmeğe bir engel var ise; iki adamın veya bir adam­la iki kadının ayı gördüklerine ait şahadetleri kabul edilir. Gökte bir en­gel olmadığı zaman kalabalık bir topluluğun şahadeti gerekir. Zilhicce ayı da Şevval gibi ortaya çıkartılır.

267 – Kefareti Gerektiren Sebepler

Ramazanda oruçlu olduğu halde;
1) Kasten yemek yiyen,
2) Deva veya gıda için bir şey içen,
3) İki yoldan biri ile cinsî münasebette, bulunan veya kendisine cinsî temas yapılan kimseye hem kaza ve hem de kefaret-i zıhar gibi kefaret gerekir.

-------

268 - Kazayı Gerektiren Sebepler
 a) iki yoldan başka yerden cinsî temasta bulunan,
 b) Hayvana te­mas eden,
 c) Ailesini öpmesi veya dokunması ile inzal olan,
 d) Makattan ilâç koyan, burnuna ve kulağına ilâç damlatan,
 e) Baştaki veya karında­ki (SM) bir yaraya konulan ilâcın, karına veya dimağa gitmesi,
 f) Demir yutmak,
 g) Ağız dolusu kusmak (MZ),
 h) Gece zannederek fecir doğduğu halde sahur yemeği yemek,
 i) Akşam zannı ile güneş batmadığı halde if­tar etmek.
Bütün bunlara kefaret gerekmeyip kaza gerekir.

269 - Orucu Bozmayan Haller


 1) Unutarak yemek, içmek, cinsî münasebette bulunmak,
 2) Uyur­ken ihtilam olmak,
 3) Kadına bakınca meninin gelmesi,
 4) Yağ sürün­mek, gözlere sürme çekmek,
 5) Öpmek,
 6) Gıybet etmek,
 7) Kendi kendi­ne gelen kusuntu,
 8) Sidik deliğine bir şey damlatmak (S),
 9) Boğaza toz veya sinek kaçması,
10) Cünub olarak bir şey yemeden sabaha çıkmak,
11) Dişler arasında kalan nohut tanesinden az bir yemek kalıntısını yut­mak.
Bütün bunların arkasından bir şey yemedikçe oruç bozulmaz.
270 - Oruçlu olanın sakız çiğnemesi, bir şeyi tatması ve kendinden emin değilse, ailesini öpmesi mekruhtur.

Hastaların, Yolcuların

ve Özür Sahiplerinin Durumu


271 - Hasta olmasından veya hastalığının artmasından korkan orucunu bozar ve oruç tutmaz.
272 - Yolcu olanın oruç tutması, tutmamasından daha iyidir. Fa­kat orucunu bozarsa bu da caizdir.
273 - Hasta veya yolcu iken oruç tutmayanlar, oruçlarını kaza et­meğe imkân bulamadan ölürlerse üzerlerine herhangi bir borç yüklen­mezler. Fakat iyileştikten veya mukim olduktan sonra ölürlerse tuta­madıkları oruçların miktarınca kaza lâzım gelir. Kaza edemedikleri günler için de Sadaka-i Fıtır ölçüsünde bir fakire yemek verilmesini vasiyet ederler.
274 - Hâmile veya çocuğunu emziren bir kadın, çocuğunun veya kendisinin durumundan korkarsa, oruç tutmaz, sonra sadece tutamadıklarını kaza eder.
275 - Oruç tutmaya gücü yetmeyen çok yaşlı bir kimse de orucunu tutmaz, her gün için bir fakiri doyurur.
276 - Bütün Ramazan ayını baştan sona kadar delirmiş olarak geçi­ren kimseye Ramazan orucunu kaza etmesi gerekmez. Fakat Ramazanın içinde deliliği son bulursa, o günden sonra tutamadığı oruçlarını kaza eder. Bütün Ramazanı baygın geçiren kimse ayılınca kaza ile mükellef olur.
277 - Nafile bir oruca başlamakla (F); hem edası ve hem de bozulduğunda kaza edilmesi vacip olur.
278 – Gündüzleyin: Hayızlı  bir kadın temizlenince, misafir yolculu­ğunu bitirince, sabi bulûğa erince, gayri Müslim Müslümanlığa girince, günün geri kalan kısmında oruca devam eder.
279 - Ramazan orucu birbiri arkasınca kaza edildiği gibi, ayrı ayrı günlerde de kaza edilebilir. Diğer Ramazan gelince kaza bırakılıp, başlayan  Rama­zan orucu tutulur, sonra kazaya devam edilir, başka bir şey yapılmaz.
Bayram ve Teşrik Günlerinde oruç tutmayı adayan kimsenin bu ada­ğı yerine getirmesi gerekir. Ancak bu günlerde oruç tutulmayıp başka günlerde kazası yapılır.

İTİKAF*


280 - İtikâfa girmek, müekked bir sünnettir.
Bir günden az bir zaman İtikâfta bulunmak olmaz. Vacip olan itikafta böyledir ki, bu ashabımızın ittifakı ile nezir edilmiş olan itikaftır.
281 - İtikâf, oruçlu ve İtikâfa niyetli olarak, cemaatle namaz kılınan bir camide kalmak demektir. Kadın da evinin mescid edindiği bir oda­sında İtikâfa girer. Camide itikâfa giren erkek hakkında şart olan şey­ler, evinde İtikâfa giren kadın için de şarttır.
282 - İtikâfa girenin hiç konuşmaması mekruhtur. Konuşur, ancak hayır söyler. Cinsî münasebette bulunması ve buna götüren şey­leri yapması haramdır. Gece veya gündüz unutarak olsun, kasden olsun cinsî münasebette bulunmakla İtikâf bozulur.
284 - Bir kaç gün İtikâfa girmeyi kendisine vacip kılana o günlerin gecesinde de peş peşe hiç ayrılmadan İtikafta kalması gerekir. Sade­ce gündüz İtikâfa girmeğe niyet etmişse bu da kabul olunur.
285 - İtikâfa başlamakla onu tamamlamak ve eğer bırakıldı ise ka­za etmek vacip olur.

HAC [50]


286 – Hac;  ömür içerisinde, bir defa yapılması farz olan bir ibadet­tir. Şu kimselere farzdır:
1) Müslüman,
2) Hür,
3) Akıllı olan,
4) Bulûğa ermiş,
5) Sıhhatli,
6) Binecek vasıta ve yol masraflarını tedarik eden,
7) Aslî ihtiyaçlarından fazla gidiş gelişinde kendisine yetecek nafa­kası olan,
8) Dönünceye kadar ailesinin nafakası bulunan. Bunlardan başka yol emniyetinin de bulunması gerekir.

287 - Kadın, arada yol[3][51] olduğu zaman ancak kocası veya nikâhı düşmeyen birisi ile gidebilir ve mahremlerinin nafakalarını temin et­mek de onun üzerine düşer. Kadın kendisini Hicaza götüren bir mahre­mini bulunca kocasının izni olmasa da farz olan haccı yerine getirir.

 288 - Haccın Vakti: (Mevsimi)

 Şevval, zilkade ve zilhiccenin ilk on günüdür. Bu mevsimden önce ihrama girmek caiz olmakla beraber mekruhtur.


289 - Mîkatlar [52]

1) Irak’tan gelenler "Zatü Irk" denilen yerde,
2) Şam'dan gelenler "Cuhfe"de,
3) Medine'den gelenler "Zü'l-Huzeyfe”de,
4) Necid'den gelenler "Karn"de,
5) Yemen'den gelenler de "Yelemlem" denilen yerde ihrama girer­ler. Bu yerlere gelmeden önce ihrama girerler. Bu yerlere gelmeden önce ihrama girmiş olmak daha iyidir.
290 - Dışardan Mekke'ye girmek isteyenlerin bu yerleri ihramsız olarak geçmeleri caiz olmaz.  İhramsız geçenlerin bir koyun kurban et­meleri gerekir. Eğer geri dönüp mikatta ihrama girerlerse kurban kesme borcu da düşer. Hac veya umre için ihrama girer, sonra "Telbiye" ederek mîkat’a dönerse yine kurban borcundan kurtulur (SMZ). Fakat "Hacerülesved"e el sürer ve tavafa başlar da mîkat’a dönerse artık borçtan kurtulamaz. Mekke'ye gitmek kastı olmayan birinin mîkattan ih­ramsız geçmesi bir borç gerektirmez.
291 – Harem (53) ile mîkat arasında bulunanların ihrama girme yerle­ri; Hill (Harem dışındaki yerler)’dir. Mekke'de olanların hac için ihra­ma girme yerleri Haremin kendisidir. Mekkeliler umre için ise Haremin dışından ihrama girerler.

 

İhrama Girecekler için

Yapılması Müstehap Olan İşler


292 - ihrama girmek isteyen bir kimsenin şu aşağıdaki işleri yap­ması müstehap olur:

1) Tırnakları kesmek,
2) Bıyıkları kısaltmak,
3) Kasık ve koltuk altlarını tıraş etmek,
4) Abdest almak veya gusül boy abdesti almak ki, bu daha iyidir;
5) Beyaz ve yeni, belden yukarı ve aşağısını örten iki parça elbise gi­yinmek. Üstün olan budur, avret yerlerini örten bir tek elbise giyinmek de caizdir.
6) Güzel kokular sürünmek,
7) İki rekât namaz kılmak,
8) "Allahım ben hac etmek istiyorum onu bana kolaylaştır ve haccımı kabul et" diye duâ etmek,
9) ihrama niyet etmek ki kalp ile niyet yeterlidir,
10) Namazdan sonra "telbiye"de bulunmak. Telbiye şöyledir:
"Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, Lâ şerike leke lebbeyk, inne'l-hamde ve'n-ni'mete lek; Ve'l-Mülke lâ şerike lek"(Allahım! Ben senin emirlerine her zaman uyarım. Senin için ortak yoktur. Davetine daima samimiyet ve sadakatle katılırım. Gerçekten hamd de nimet de senin­dir. Mülk de sana aittir. Ortağın da yoktur. Kabul et ey Allahım!)  Niyet edip "telbiye"de de bulununca artık ihrama girmiş olur.

293 - İhrama Girdikten Sonra


 1)  Cinsî münasebette bulunmaz, kötülüklerden, ma'siyetten ve başkaları ile çekişmekten son derece kaçınır.
 2) Gömlek, pantolon, sarık, fes, palto ve mest giyilmez.  
 3) Baştan ve vücuttan tüy koparılmaz.
 4) Usfur ve ona benzer boyalarla boyanmış elbiseler giymez.
 5) Güzel koku sürünmez.
 7) Yüzünü ve sakalını hatmi ile yıkamaz ve yağ sürünmez.
 8) Kara av hayvanları öldürülmez, hatta işaret edilmez ve avlama yolu gösterilmez.
 9) Pire, tahtakurusu, sinek, yılan, akrep, fare, kurt, karga, delice kuşu ve diğer yırtıcı hayvanları, kendisine saldırdıkları zaman öldürme­si caizdir.
10) Av hayvanının yumurtası kırılmaz ve Haremdeki ağaçlar kesil­mez.
11) Balık avlamak serbesttir.
12) Deve, inek, koyun, keçi, tavuk ve ehil ördek kesmek caizdir.
13) Yıkanmak ve hamama girmek de serbesttir.
14) Evde ve mahfede gölgelenilir.
15) Bele çanta bağlanır.
16) Düşmanla vuruşulur.
17) Namazlardan sonra her yüksek yere çıktıkça, vadiye indikçe, bir atlıya rastladıkça ve seher vakitlerinde bolca "telbiye"de bulunur.

 

Mekke’ye Gece veya Gündüz Giriş


294 - Diğer memleketler gibi, Mekke'ye gündüz veya gece girmenin bir zararı yoktur. Mekke'ye girilince önce Mescid-i Haram'dan işe başla­nır. Beytullah görülünce Tekbir getirilir ve Kelime-i Tevhîd okunur.
295 - Önce Haceru'l-Esvet’ten başlanır. Bu taşı karşısına alır ve "Tekbir" getirir. Namazda olduğu gibi ellerini kaldırır. Hiç kimseye ezi­yet vermeden eğer gücü yeterse Hacer'l-Esvet’i öper veya elini sürer. Elini sürmeğe güç yetiremezse, eli ile işaret eder.
296  Sonra, Tavaf-ı Kudüm (geliş tavafı) yapılır. Bu tavaf Mekke'nin dışındakiler için sünnettir. (Mekkeliler için sünnet de­ğildir).
Tavafa Haceru'l- Esved’ten başlanır. Kâbe’nin kapısı tarafına doğ­ru sağa gidilir. Bu arada ihramın bir ucu, sağ koltuktan alınıp sol omuz üzerine atılır. Böylece Hatim denilen duvarın arkasından yedi dönüş yapılır[54], ilk üç dönüşte süratli hareket edilir, sonra daha ağır ve vakarla yürünür. Her Haceru'l-Esved’e gelindiğinde (eğer gücü yeterse) el sürülür ve tavaf bu taşa el sürmekle biter.
297 –Tavaf’tan sonra İbrahim Makamında iki rekât namaz kılınır. Yahut bu namaz Mescid-i Haram'da, kolay gelen bir yerde kılınır, sonra da Haceru'l-Esved’e el sürülür.
298 – Buradan, Safa tepesine çıkılıp Beytullah'a dönülür ve "Tekbîr" getirilir, eller kaldırılarak "Kelime-i şahâdet" söylenir. Hz. Peygambere (S.A.V) "Salatü selâm" getirilir ve ihtiyaçları için Allaha dua edilir.
299 - Sonra Merve'ye doğru ağır ağır inilir. Yeşil işarete gelince, di­ğer yeşil işareti geçinceye kadar koşulur. Sonra Merve'ye varılır ve Safa'daki gibi hareket edilir. Buraya kadarına bir şavt denilir. Safa ile Merve arasında yapılan say, yedi şavt olur. Sa'y'a Safa'dan başlanır Merve'de bitirilir.
300 - Sonra ihramlı olarak Mekke'de kalınır ve dilendiği kadar Kâbe tavaf edilir.
301 -Sonra Zilhiccenin 8. gününün sabahında Mina'ya gidilir. Arefe günü sabah namazını kılıncaya kadar orada gecelenir.
302 -Mina'dan Arafat'a geçilir. Öğle olduğu zaman hacılar abdestlerini alır veya boy abdesti alırlar. Namazlarını imam ile kılacaklar ise öğle ve ikindi namazlarını bir ezan ve iki kametle öğle namazının vakti içerisinde kılarlar. Yalnız kılanlar ise her namazı kendi vakti içerisinde kılarlar (SM)[6][55].
Namazdan sonra binek üstünde eller tamamıyla açılıp kaldırılarak Allah’a Hamd ü Sena edilir. Onun Peygamberine "Salâtü selâm" getirilir ve Allah Teâlâdan isteklerde bulunulur.
303 - Arafat'ın "Batn-ı Ürene" denilen yerden başka her tarafı VAK­FE (durma) yeridir. Orada durmanın zamanı da güneşin zeval vaktin­den, ertesi gün ikinci fecrin doğumuna kadardır. Bu zaman içinde bura­da bulunmayanın haccı kazaya kalmış olur. İş böyle olunca, o kimse tavaf eder Safa ile Merve arasında koşar, ihramdan çıkar ve haccını (gelecek yıl) kaza eder.
304 - Güneş batınca imamla beraber Müzdelife'ye gidilir. Yolda bakla büyüklüğünde 70 taş toplanır. Müzdelife’ye gelinceye kadar yolda akşam namazı kılınmaz. Akşam namazı; bir ezan ve bir kamet yapılarak yatsı ile beraber kılınır.
305 - Gece Müzdelife'de kalınır. Sabahın alaca karanlığında sabah namazı kılınır. Namazdan sonra "Meş'ar-ı Haram" denilen mevkiye gi­dilip orada biraz durulur. Müzdelife'nin de "Muhassır Vadisi" müstesna her tarafı VAKFE yeridir.
306 - Oradan güneş doğmadan Mina'ya hareket edilir. Mina'da şeytan taşlama işine Cemretü’l Akabe’den başlanır. Oraya, vadinin aşağısından yukarıya doğru yedi taş atılır ve her atışta TEKBİR getirilir.
307 - Taş atışından sonra orada durulmaz. İlk taşın atılması ile "Telbiye"ye son verilir. Sonra, isteyen kurbanını keser. Kurban kesme işi bitince, saçlar ucundan alınır veya tıraş olunur ki, bu daha iyidir. Bu iş­ler yapılınca kadından başka her şey helâl olur.
308 - Sonra Mekke'ye gidilip, o gün, ertesi gün veya daha sonra farz olan "Ziyaret Tavafı" yapılır. Bu tavafın hepsini veya en az dört şavt yapmayan tavaf edinceye kadar ihramlı olarak kalır.

 

Ziyaret Tavafı Şöyle Yapılır


309 - Beytullah yedi defa dönülür. Bu tavaf’da, çalımlı ve süratli yü­rünmez. Tavaf’tan sonra Safa ile Merve arasında da koşulmaz. Eğer bu çalımlı ve süratli yürüme (remel) ve Safa ile Merve arasında koşma iş­leri Tavaf’ı Kudüm’de yapılmamışsa bu tavaf’ta yapılır.
310 - Bayramın ikinci günü olunca, (hacı) zevalden sonra üç cemreyi de taşlar ve her birine yedişer taş atar. Sonra orada, diğer hacılarla beraber Kâbe’ye doğru yönelip duada bulunur. Bayramın üçüncü günü ve eğer Mina'da kalırsa dördüncü günü de zevalden sonra yukarıdaki gibi cem­reler taşlanır. Eğer bayramın üçüncü günü (hacı) Mekke'ye giderse dördüncü günün taşlaması üzerinden düşer.
Mekke'ye gelirken yolda "Muhassab" denilen kumluk bir derede, bir müddet dahi olsa biraz oyalanır ve sonra Mekke'ye geçip orada kalır.
311 - Ailesine dönmek isteyen "Tavaf-ı Sader" denilen Veda Tavafı’nda bulunur. Bu da yedi dönüştür. Bu tavafta çalımlı ve hızlı yürümek, Safa ile Merve arasında koşmak yoktur. Veda tavafı, Mekkeli olmayanlara vaciptir.
312 - Veda tavafı bitince, Zemzem suyuna gelinir. Herkes kendi su­yunu kendisi çeker ve içebildiği kadar içer.
313 - Zemzem içiminden sonra Kâbe kapısına gelinir ve eşiği öpü­lür. Buradan "MÜLTEZEM"E varılır[7][56]. Sağ yanak ve göğüs oraya dayandırılır, Kâbe’nin örtüsünden tutulur. Bu durumda dua edilir, ağlanır ve yüz Beytullah'a doğru geri geri uzaklaşılır.
314 - İhrama giren kimse, gelirken Mekke'ye girmez de Arafat'a gi­der ve orada vakfe yaparsa kendisinden "Tavaf-ı Kudüm" düşer.
315 - Arafat'tan uyuyarak veya baygın olarak geçmek yahut o yerin Arafat olduğunu bilmemekle de "vakfe" yerine getirilmiş olur.
316 - Hac hususunda kadınlar da erkekler gibidir, şu kadar var ki kadınlar sadece yüzlerini açarlar, başlarını açmazlar. Telbiye yaparken de seslerini yükseltmezler. Tavaf da çalımlı ve Safa ile Merve arasında da hızlı hızlı yürümezler. İhramdan çıkmak için saçlarının ucunu alır­lar, tıraş etmezler. Dikişli elbise giyerler. Kalabalık adamlar arasında Haceru'l-Esved'i öpmeğe çalışmazlar.
317 - İhrama girmek üzereyken âdet gören kadın, yıkanır ve ihra­ma girer. Bu durumu ile tavafda bulunmaz. Arafat'ta vakfeden ve tavaf-ı ziyaretten sonra âdet görürse memleketine döner. Veda tavafını yap­mamasından dolayı üzerine bir şey lâzım gelmez.

Umre


318 - Umre, sünnettir, ihrama girmek, Kabe'yi tavaf etmek ve Safa ile Merve arasında koşmaktan ibarettir. Bunlar da bitince tıraş olur ve­ya saçlarını kısaltır.
319 - Senenin her gününde umre yapılması caizdir. Arefe, bayram ve teşrik günlerinde yapılması ise mekruhtur.
Umrede, ilk tavafda telbiyeye son verilir.

 

Hacc -ı Temettü


320 - Hacc-ı Temettü;  Hacc-I İfrat’tan daha üstündür ve şöyle yapı­lır: Hac ayları içinde, önce umre ile ihrama girilir, tavaf yapılır, Safa ile Merve arasında koşulur, tıraştan yahut saçların uçlarından alındıktan sonra ihramdan çıkılır. Sonra Zilhiccenin 8. Günü Hac için yeniden ihra­ma girilir. Bu zamandan önce girmek daha iyi olur.
321  Mutemetti, (Haccı Temettü yapan) Ziyaret Tavafını, Haccı İfrad’ı yapar gibi yapar. Bu tavafda, çalımlı ve hızlı yürür, Safa ile Merve arasında koşar.
322 - Mütemetti’nin kurban kesmesi de gerekir. Buna gücü yetmeyen Arefe günü son olmak üzere üç gün oruç tutar. Bundan daha önce ihramlı iken tutması da caizdir. Hac işleri bittikten sonra da yedi gün daha  oruç tutar. İlk üç günlük orucu tutmayan, borcundan ancak, yine bir kurban kesmekle kurtulur (F).
323 - Kurbanını Mekke'ye beraberinde götürmek isteyen, umre için ihrama girer, kurbanını sevk eder ve söylediklerimizi yapar. Makbulü budur. Bu durumda umre için giydiği ihramdan çıkmadan hac için ayrı­ca ihrama niyet eder.
324 - Bayram günü tıraş olduğu zaman her iki ihramdan da böyle­ce çıkar ve Haccı Temettü’ye ait kurbanını keser. Mekkeliler, Temettü ve Kıran Haccı yapmazlar.
325 - Mîkat dâhilindeki yerlerden olanlar da Temettü ve Kıran Hac­cı yapamazlar.
326 – Mutemetti, kurban götürmeyip umreden sonra evine döner­se Haccı Temettü’ü batıl olur, götürmüşse batıl olmaz (M).

 

Hacc-ı Kıran*


327 - Hacc-ı Kıran, Hacc - ı Temettü'den daha makbuldür (F). Yapıl­ma şekli şöyledir:
Hacc-ı Kıran yapacak olan, Hac ve Umrenin  her ikisi için mîkatta Allah Telalaya niyaz eder ve "Ey Allahım ben umre ile hac yapmak istiyorum. Onları bana kolay kıl ve benden kabul et" diyerek duada bulunur.
Hacc-ı Kıran, Hac ile Umre için bir defada ihrama girmektir.
328 - Bu kimse, Mekke'ye girince önce umre yapar: Beytullah'ı Tavaf eder, Safa ile Merve arasında koşar.
329 - Sonra Hac işlerine başlar: Tavaf-ı Kudümü yapar, bayram gü­nü "Cemretü'l - Akabe’ye taş atınca Hacc-ı Kıran için kurban keser. Buna güç yetiremeyen Hacc -ı Temettü  yapan gibi oruç tutar.
330 - Kârın (Hacc-ı Kıran yapan) Mekke'ye girmeden Arafat'a gi­derse Hacc - ı Kıranı bâtıl olur ve bu Hac için kesmesi gereken kurban bor­cu da düşer. Fakat ihramdan yüz çevirdiği için bir kurban kesmesi ve umreyi de kaza etmesi lâzım gelir.

331 - CİNAYETLER


1) ihramlı iken bir uzvuna güzel koku süren, dikişli elbise giyen ya­hut bir gün başını örten kimseye, ceza olarak bir koyun kesmek düşer.
2) Başının dörtte birini, kan aldıracak yerlerini (SM), koltuk altları­nı veya sadece bir koltuk altını, enseyi yahut kasığını tıraş edenin de bir koyun kurban etmesi gerekir.
3) İki el ve ayaklarının tırnaklarını veya sadece birinin tırnaklarını kesene de bir koyun kesmek lâzım gelir.
4) Tavaf-ı Kudüm’ü yahut Tavaf-ı Saderi cünüp olarak yapan veya abdestsiz Tavaf-ı Ziyareti yapanların da cezası bir koyun kurban etmek­tir.
5) Arafat'tan, imamdan önce ayrılan da bir koyun kurban eder. Fa­kat güneş batmadan ve imam ayrılmadan evvel oraya dönerse cezası dü­şer. Güneş batmadan önce ve imam ayrıldıktan sonra yahut güneş battıktan sonra oraya dönerse bu cezası sakıt olmaz.
6) Ziyaret Tavafından, üç ve üçten az şavtı veya Veda Tavafını yahut Veda Tavafından  dört şavtı yapmayan, Safa ile Merve arasında yürümeyen, Müzdelife'de durmayanlara da, bir koyun kesmek borç olur.
7) Ziyaret Tavafını avret yeri açık olarak yapan Mekke'de kaldığı müddetçe bu tavafı iade eder. Bunu iade etmezse kurban kesmek vacip olur.
8) Cemrelerin hepsini yahut bir günlüğünü veya bayram gününde yapılan Akabe Cemresini yapmayanların da bir koyun kesmesi gerekir.  Akabe Cemresinin ekseriyetini değil de, azını terk ederse her taş için yarım sa' (1.667 kg) buğday tasadduk eder.
9) Başının dörtte birinden azını tıraş eden, beş tırnaktan daha az tırnak kesen veya ayrı ayrı uzuvlardan (M) beş tırnak kesenin de yarım sa' buğday vermesi icap eder.
10) Tavaf-ı Kudümü yahut Veda Tavafını abdestsiz olarak yapanlar da yarım sa' buğday verirler. Fakat Ziyaret Tavafını, cünüp ve hayızlı
olarak yapanlar ceza olarak bir deve keserler.
11) Bir özürden dolayı güzel koku sürünen, tıraş olan veya dikişli el­bise giyen isterse bir koyun keser, isterse de altı fakire üç sa’  yiyecek ve­rir veya üç gün oruç tutar.
12) Arafat'ta (vakfede) bulunmadan önce, ihramlı iken iki yoldan biri ile cinsî münasebette bulunanın haccı fasid olur ve bir koyun kesmesi gerektiği gibi ayrıca haccına devam  eder ve sonraki yıllarda da haccını kaza eder. Kaza ederken ailesini kendisinden ayrı tutmaz. Arafat'ta vakfeden son­ra cinsî ilişkide bulununca hac fasid olmaz. Bir sığır veya deve kesmesi lâzım gelir.
13) Tıraştan sonra cinsî temas yapılır veya öpülür yahut şehvetle dokunulursa bir koyun kesmek gerekir.
14) Umrede, tavafın dört (şavt) dönüşünden önce ailesi ile ilişkide bulunan kimsenin de umresi fasid olur. Fakat bu umreyi tamamlar ve sonra da kaza eder. Ayrıca bir koyun keser. Umrede dört dönüşten sonra cinsî temas yapılırsa umre fasid olmaz, sadece bir koyun kurban edilir. Bu konuda kasten yapanla unutarak yapan eşittir.


İhramlının Bir Av Hayvanını Öldürmesi veya Öldürene Yol Göstermesi

332 - İhramlı olan kimse, bir av hayvanını öldürür veya öldürene yol gösterirse cezalanır. Bu konuda ilk başlayan veya bir kaç defa yapan unutarak veya bilerek yapanlar arasında fark yoktur.

333 - Ceza şöyle tespit edilir: iki âdil kimse avlanma yerinde veya ona en yakın olan yerde avın kıymetini biçerler. Suçlu bu kıymet karşılı­ğında isterse bir hayvan alıp kurban eder, isterse de, yiyecek alıp her fa­kire yarım sa' (1667 gr) buğday dağıtır. Dilerse de her yarım sa' karşılığında bir gün oruç tutar. Yarım sa'dan az olan miktarı da, ya olduğu gibi verir veya onun yerine de bir gün oruç tutar.
334 - Bir avı yaralayan yahut tüyünü yolan veya bir uzvunu kopa­ran verdiği noksanlığı ödemede bulunur. Kuşun tüylerini yolana, avın ayaklarını kesene, bu hayvanların tüm kıymetlerini ödemek düşer. Yumurtayı kıran da onun kıymetini öder. Bit ve çekirge öldüren, fakire dilediği kadar bir şey verir.
335 - İhramlı olan, av hayvanını keserse, o hayvan leş hükmünde olur. İhramdan, ihramda olmayan avladığı av hayvanının etinden, eğer ona yardım etmemişse yemesi helâldir.
336 - Hacc-ı İfradı yapan kimseye bir kurban kesmesi gereken her yerde, Hacc-ı Kıranı yapana iki kurban kesmek gerekir.

 

İhsar - Engel Çıkmak*


337 - İhrama giren bir kimse; düşmandan, bir hastalıktan veya nafakasının tükenmesinden dolayı haccını yapamayacak hale gelirse; Mekke'nin hareminde kesilmesi için bir koyun gönderir veya kendi adı­na bir koyun satın alınması için parasını gönderir, sonra da ihramdan çı­kar.
Böyle bir kimsenin gönderdiği koyun bayram günlerinden önce de kesilebilir (SM). Hacc-ı Kıran yapan bu durumda iki koyun gönderir.
338 - Hacdan men edilen ihramlı, kurban göndermekle ihramdan çıkar ve sonra hac yapmaya imkân bulursa hem hac ve hem de umreyi eda etmesi gerekir. Hacc-ı Kırana niyet eden ise, bir hac ile iki umre ya­par. Umre'ye niyet eden de bir umre yapar.
339 - Bir ihramlı, hacdan men edilip kurban gönderdikten sonra engel ortadan kalkarsa; gönderdiği kurbanı ele geçirmeğe ve haccı eda etmeğe imkân bulunca, ihramdan çıkmayıp hacca devam eder. Kurbanı ele geçirmek ve haccı eda etmek şıklarından sadece birini yapmaya imkânı olursa ihramdan çıkar.
340 - Mekke'de, Arafat'ta vakfe'den ve Ziyaret Tavafından alıkonulan kimse gerçeklen alıkonulmuş sayılır. Bu iki farzdan birini yapma­ya imkân bulursa muhsar, yâni alıkonulmuş sayılmaz.

Bedel - Başkası Yerine Hac Yapma

341 - Vekil göndererek farz olan haccı ifa etmiş olmak için kendisi adına gönderilenin; ölü yahut ölünceye kadar devamlı bir acz içinde bu­lunması gerekir.
342 - Vekil, hacca müvekkili adına niyet eder ve "Allahım falanın haccını kabul et" der.
343 - Kendisi için hiç hac yapmamış olanın, kadının ve kölenin ve­kil olmaları caizdir.
344 - Hacc-ı Temettü, Hacc-ı Kıran ve işlenmesi yasak olan fiiller­den dolayı kesilmesi lâzım gelen kurbanlar vekil üzerine borç olur. Fa­kat ihsardan dolayı gereken kurban vekil gönderene aittir.
345 - Vekil, Arafat'ta Vakfeden önce, ailesi ile münasebette bulu­nursa, kendisine verilen nafakayı tazmin eder (karşılar) ve kurban da kesmesi ge­rekir. Nafakadan arta kalanı da gönderenin vasisine yahut mirasçıları­na veya kendisine geri verir.
Bısar: Men ve hapis etmek”, manalarına gelir. İstilahta ise; "ihrama girip hacca ait işlere devam eden kimseyi bu işlerinden alıkoymaktır."
346 - Kendi adına hac yapılmasını vasiyet eden kimseye vekil olan, orta durumda tasarruf eder, hacca binite binerek gider. Ölünün vekili, ölünün memleketinden yola çıkar. Fakat nafaka yetişmeyince yetiştiği yerden hareket edilir.

HEDY - (Mekke’de Kesilen Kurban)

347 - Bu kurban, deveden, sığırdan ve davardan olur. Davarın bir yaşında veya o büyüklüğe yakın olanı kurban edilir.
348 - Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı Temettü' için veya nafile olarak kesilen kurbanlar ancak bayram günlerinde kesilir. Kesen bunların etinden yiyebilir. Diğer cinayet kurbanları istenildiği zaman kesilir ve sahipleri etlerinden yiyemez. Bütün bu kurban çeşitleri ancak Harem-i Şerif’te kesilir. Beceriyor ise bir insanın kendi kurbanını kendisinin kesmesi da­ha iyi olur.
349 - Bu hayvanların çulları ve yularları sadaka olarak verilir. Bu kurbanlardan kasap ücreti verilmez.
350 - Kıymetsiz, kesileceği yere kadar gidemeyecek derecede topal, kemiklerinin iliği kalmamış derecede zayıf, kulakları kesilmiş, kör, ku­laksız olarak yaratılan, kuyruğu kesilmiş olan hayvanlar kurban ol­mazlar. Uzvunun üçte biri ve daha çoğu olmayan hayvan da kurban ol­maz. Eksikliği, üçte birden az ise kurban olur (SM).
Uyuzlu, sütten kesilmiş, buruk ve boynuzsuz hayvanları kurban etmek caizdir.
351 - Zaruret olmadan kurbanlık hayvana binilmez. Binmekten dolayı hayvanda bir eksiklik olursa onu, tazmin ve tasadduk eder. Kur­banlık hayvanın sütü varsa sağılmaz.
352 - Hayvanı önüne katıp götürürken yolda ölür ve ………….. nafile olduğunda yerine başkasını kesmek gerekmez. Vacip ise hayvanı dilediği şekilde tasarruf eder ve yerine başkasını alıp keser.
353 - Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı Temettü' için kesilen ve nafile olarak kurban edilen sığır ve develerin boyunlarına kurbanlık nişanları takı­lır. Başka kurbanlara ise takılmaz.


**

DİPNOTLAR
[29] Mânası şöyledir: "Allahım! Onu bize işlenmiş ve saklanmış bîr sevap kıl, şefaatçi yap, şefaati kabul olanlardan eyle."
 [30] Zekât; Lügatte artmak, artış, bereket, temizlik, duruluk anlamlarına gelir. Malın artmasında bu kelime kullanıldığı gibi namusun temiz olmasında da bu kelime kullanılır, ıstılahta ( İlim lisanında - dinde) ise: Bir malın belli bir miktarını muayyen bir zaman sonra ona hak kazananlara vermektir. Istılahî tarifinde lügat manası bulunur. Çünkü zekât günahlardan temizlenmeyi gerektirir.

Kur'an'da Allah Teâlâ: "Onların mallarından sadaka al kî, bununla kendilerini (günahlarından) temizlemiş, bununla onları (hasenatını)  bereketlendirmiş olasın..." (Tevbe, a: 103) buyurmaktadır. Yahut zekât, hakikaten veya takdîren artan bir maldan verilmesi gerekli olan şey olduğu için bu ismi almıştır.

Ebû Bekir Râzî'ye göre zekât: Senenin hemen sonunda verilmesi gerekmeyip bunu ileriki senelerde de vermek caizdir. Bunun için mal zayi olup gidince tehir edilmiş olmasından dolayı zekât borcunu tazmin icap etmez.
îmam Muhammed'e göre:  Zekâtını vermeyenin şahitliği kabul edilmez. Zekât vermek farzı ayndır. Bunu terk etmenin bir çâresi yoktur, inkâr edenler dinden çıkarlar.
Kerhîye göre ise:  Zekât, hemen senenin sonunda verilir.İmam Muhammed'in kanaati da budur.
Zekâtın farz oluşu kitap sünnet ve icma ile sabittir. Kur'an: "Zekâtınızı veriniz" der.

(31) etnin şerhinde belirtilen aslî ihtiyaçlar şunlardır: a) Oturacak ev, b) Giyile­cek elbiseler, c) Ev eşyaları, d) Silâh, e) Binek hayvanları, f) Dim adamlarının .kitapları g) Sanatkârların aletleri, h) Yaşamak ve geçim için, lâzım olan diğer şeyler.

(32) İmam Ebû Yusuf ile Muhammed'e göre, ticaret için olmayan atların zekâtı yoktur. Ticaret için olurlarsa o zaman zekâta tabidirler.
Mâl-i Zimar: Zayi olan, denize düşen, bir yere gömülüp yeri unutulan, yahut gasp edilmiş olan mallardır. Elde bir beyyine (delil)  olmayıp, inkâr edilen ala­caklar ve kimin yanına bırakıldığı bilinmeyen emanetler v.b. şeyler de Mâl-i Zimar'dır.
[33] miskal: 80,18 gr.dır. 200 dirhem: 561 gr. dır.
Bugün müftülükler buna göre fetva vermektedirler.'30 no'lu dip nottaki ölçülere bakılırsa ortalama olarak bunların doğru olduğu görülür. Tarihte ağırlık, uzunluk ve hacim ölçü birimlerinin yer ve zamana göre bir değişiklik gösterdiği, serî, örfî, hicazî, ırakî gibi bir takım nispetlerle anıldığı da bir gerçektir. Bunların günümüz ölçü ve tartı birimlerine göre değerlendirilmesi büyük bir ihtiyaçtır.                                                                      
[34] Ö.N. Bilmen, İslâm Hukuku c. 4 s., 121 (ist. 1969) da belirtildiğine göre; 1 kırat: 0,200046 gr, yâni 1 gramın milyonda iki yüz bin kırk altısına eşittir. 1 dirhem-i şer'î de 14 kırattır. Zekâtta, mehirde, diyetlerde, hırsızlığın nisabında kullanılan da bu dirhemdir. 356,5 dirhem = 1 kilodur. Aynı eserde; 7 miskal:28,5 gram olduğu kayd edilir.
[35] İmam Muhammed ve Ebû Yusuf’a göre, bir sene kadar dayanmayan ve 60 sağa ulaşmayan mahsûllerden öşür alınmaz.
[36] 1/10'den, 1/20'e düşürülmesi bir yardım ve kolaylıktır. Ayrıca ikinci bir yardıma lüzum yoktur.
(37)  Bu imam Azam ve Muhammed'e göredir. Balıklardan da bir şey alınmaz. Ebû Yusuf a göre ise denizden çıkartılan inci ,amber ve mercandan, altın ve gümüş paralardan da 1/5 nispetinde zekât alınır. Buna delil olarak da Hz. Ömer'in amberden 1/5 hisse alması ileriye sürülüyor.
(38)  Zekât toplayan memurlara; âşır, âmil, sâî’ gibi adlar verilir.
(39)  İmam Ebû Yusuf ve Züfer’e göre domuzlardan da, aynı şekilde gümrük vergisi alınır.
(40)  İmam Muhammed ve Ebû Yusuf’a göre, bir kimse bu madenleri ister kendi arazisinde, isterse de kendi hanesinde bulsun 1/5'i devletindir.
[41] Bulanlar fakir ise kendilerinin olur. Zengin iseler devlete teslim eder veya fakirlere dağıtırlar.
(42) Ebû Yusuf’a göre, bulanındır, 1/5'ini de devlet alır.
[43] Müslümanların idaresi altında bulunan gayrı Müslimlere zımmî denir. Müslümanlarla aralarında antlaşma olmayan gayri Müslimlere de harbî denilir.
[44] Zengin olan bir kimsenin fakir olan büyük çocuğuna zekât verilir. Babasının zengin olması, onun da zengin olmasını gerektirmez. Hatta böyle bir kimsenin kendi oğlu var ise nafakaya muhtaç olduğunda nafakasını babası değil, oğlu verir.
[45] Ebû Yusuf’a göre, bu kimsenin hata ettiği kesin olarak anlaşıldığından, verdiği zekât olmaz.
(46)  Ö. N. Bilmen -  Büyük İslâm İlmihali.
(47)   Arapçada orucun karşılığı  "Savm"dır. Savm, herhangi bir şeyi tutmak anlamını taşır. Güneş, tam göğün ortasına gelip kızgınlığı ile o saatte yolculuktan alıkoyunca "Samet eş-Şemsu: Güneş tuttu" derler.
İstilahta ise;  "Hayızdan ve nifastan temiz olunduğunda oru­cu bozan üç şeyden kendine mahsus zaman içinde nefsi tutmaktır."
Oruç, farzı ayndır ve farz oluşu Kur'an'ı Kerim'de sabittir. İnkâr edenler, dinden çıktıkları gibi mazeretsiz tutmayanlar da fâsık olurlar. Kur'an'da: "sizden kim Ramazana kavuşursa oruç tutsun” - (Bakara, a: 185) buyurulur. Diğer bir ayette de:  "Oruç size farz kılındı” – (Ba­kara, a: 183) denilir.
 
Oruç: Fecir (imsak) vaktinden günesin betimine kadar geçen süre içinde, Allah'ın buyruğunu yerine getirmek ve O'nun hoşnutluğunu kazanmak için ibadet niyetiyle, belirlenen süre zarfında her türlü yemeyi, içmeyi ve cinsî ilişkiyi terk etmektir. (akn)
Akıllı ve buluğ çağına ermiş bütün Müslümanlara Ramazan ayı içinde oruç tutmak farzdır. Hastalar, yolcular ve aybaşı halindeki kadınlar sağlığa kavuştuktan (yolcu olanlar  eve  döndükten ) sonra tutamadıkları oruçlarını kaza ederler. Oruç tutmak için en azından kalp ile niyet edilmesi gerekir. (Ayrıca dil ile söylemek sünnettir.) Bir insanın Ramazan orucu için sahur yemeğine kalkması da bir nevi niyet anlamı taşır. Kaza, kefaret ve adak oruçları için ise, mutlaka hem niyet etmeli, hem de hangi tür oruç tutulmak istendiği belirtilmelidir. (akn)
Vakti:  Orucun vakti de sabah namazının vakti de imsakle başlar. Bu bakımdan ezan,  ister geç okunsun ister erken okunsun değişmez.
Hanefi mezhebinde,  sabah namazını biraz geç kılmak faziletli olduğundan Ramazan ayı dışında ezanı imsak vaktinden sonra okuyup namaza başlanır.  Ancak Ramazan ayında imsağın girdiğini haber vermek için ezan  erken okunmaktadır. (akn)
[48] Ramazanda hangi oruca niyet edilirse edilsin o yine Ramazan orucu olur. Çünkü Ramazan günü, başka bir oruç tutmaya müsait değildir.
(49) Bu,  Ebû Hanife'ye göredir. İmam Muhammed ve Ebû Yusuf’a göre ise; yine ramazan orucu yerine geçer.

İtikâf: Lügatte, bir yerde kalmak ve haps olmak manalarına ge­lir, istilahta ise, bir camide veya ona benzer bir yerde itikâfa ve oruca veya başka bir şeye niyet ile kalmaktan ibarettir.

(50). Hac: Lügatte; büyük bir şeyi ziyarete yönelmektir. Istılahta; "Kendine ait şartlarla, muayyen bir zaman içinde hususî şekli ile Beytulîâhı tavaf etmektir." Hac kat'î bir farzdır. Bunu inkâr edenler dinden çıkmış olurlar. Hac, Islamın farzlarından biridir ve farz olduğu Kuran’daki "Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti haccetmesi (ziyaret) etmesi Allahın insanlar üzerinde bir hakkıdır..." (Al-i Imrân, a: 97) ayeti ile bildirilir. Haccın farz olduğuna ait ayrıca Hz. Muhammed (S.A.V)'in sözleri vardır. 'İslâm beş temel üzerine kurulmuştur…" (Müslim, iman: 19) ve "Rabbmızın evini hac edin" hadisleri bu farziyyeti gösterirler. Bu konuda icma da meydana gelmiştir. Haccın farz olmasına sebep "Beytullâh"tır. Çünkü hac ona izafe edilmiştir. Bunun farziyeti (namaz gibi) tekrar tekrar gelmez. Zira Beytullah'ta (zaman gibi) tekrarlanma yoktur.

Hac farz olur olmaz yerine getirilmesi gereken  bir ibadettir. Hz. Muhammed' (S.A.V) "Kim kendisini Allanın evine götürecek bir yiyecek bulur da hac etmezse; onun için Yahudi veya Nasranî olarak ölmekten başkası yoktur" (Tirmizî, Hac: 3) buyurur. Ebû Hanife'den gelen bir söz de buna delâlet eder. Ebû Hanife der ki: "Kimin  yanında hacca gidecek malı var da evlenmek isterse önce hac eder."  Bir sene içinde ölmek nadir rastlanan bir şey değildir. Fakat bir namazın vakti içerisinde ölmek nadirdir. Bundan dolayı farz olur olmaz hemen hacca gitmek icmaen daha üstündür (El-Ihtiyâr). Bir görüşe göre de hac farz olur olmaz hemen o sene yapılması gerekmez. Diğer senelerde de yapılabilir. Sonraki senelere bırakılmasında bir günah yoktur. Fakat bu görüşün daha zayıf olduğu söylenir. (Bak. Ö. N. Bilmen Büyük İslâm İlmihâli: S. 375).
(51).  Bu yolun en az, yolcu namazında geçtiği üzere 18 saatlik olması lâzımdır.
(52).  Dışardan hacca gidenlerin ihrama girmelerine mahsus beş yer vardır. Bu yerlere mîkat denilir (Mütercim).
(53] Mekke'nin etrafındaki bir mikdar araziye "Harem" denir (Mütercim).Mekke ve etrafında, bitkileri koparılmamak ve hayvanları avlanmamak üzere sınırları belirlenmiş bölgeye "Harem" denir. Bu sınırların dışında kalan yerlere ise "Hill" denir. Harem bölgesinin sınırları, Cibril (a.s.)'ın göstermesiyle Hz. İbrahim tarafından işaret taşları dikilerek belirlenmiş, bu sınırları gösteren işaretler (zamanla yıprandığından) Rasülullah (s.a) tarafından yenilenmiştir.
Harem bölgesinin sınırları
a.  Kuzey:  “Ten’im”   (Mekke’ye 6 km.),
b.  Güney:  “Udâtü’l - İbn”   (Mekke’ye 12 km.)
c.  Doğu:  “Ci’râne”  ( Mekke’ye 16 km.)
d. Batı:  “Hudeybîye”  (Mekke’ye 16 km.)
e. Kuzey-Doğu:  “C. Tepeleri”  (Mekke’ye 14 km) – (akn)
[54] Her dönüşe bir şavt adı verilir. Yedi şavt'a da tavaf adı verilmektedir.
[55] İmam Muhammed ve Ebû Yusuf a göre yalnız kılan da ikindiyi öğle ile beraber kılar. Kadın ile münasebette bulunmak helâl olur.
[56] Mültezem: Kâbe kapısı ile Hacerü l-Esvet arasındaki yerdir.
İHSÂR:  Sözlükte "alıkoymak, men etmek, engellemek, daralmak, âciz olmak" gibi anlamlara gelir. Dinde ise;  hac veya umre yapmak üzere ihrama giren kişinin hac ve umresinin  tamamlanmasının engellenmesi; herhangi bir sebeple tavaf ve vakfe yapma imkânının ortadan kalkması demektir. Hanefîlere göre; düşmanın engellemesi, savaş sebebiyle yoların kapanması, hastalık, parasız kalmak gibi yolculuğu, dolayısıyla hac veya umreyi tamamlamaya mani her  çeşit engel, ihsâr sebebi sayılmıştır. Hac ve umreden alıkonulan kişiye muhsar denir. (akn)





1 yorum:

  1. BetMGM Casino Review | Bonus, Games & Bonuses
    Our BetMGM casino review covers 바인드 토토 all you need to 바카라 커뮤니티 know before you 세븐 포커 play. The game selection sepehritc.com of this casino has an impressive 피나클 welcome bonus that

    YanıtlaSil