İÇİNDEKİLER
NİKÂH
NİKÂH
BİRBİRLERİNE HARAM OLANLAR
HÜR VE AKIL-BÂLİĞ OLAN KADININ NİKÂHI
KÜÇÜKLERİN NİKÂHI VE BULÛĞA ERMELERİ
İLE KAZANDIKLARI MUHAYYERLİK HAKLARI
VELİ OLMAK HAKKINDA
SIRASI İLE ŞU KİMSELER SAHİPTİRLER
FUZÛLÎNİN NİKÂHI
EVLENMEDE DENKLİK (KEFÂET)
MEHİR OLMAYA ELVERİŞLİ OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER
KÖLE VE CARİYELERİN EVLENMESİ
ZİMMÎLERİN(MÜSLÜMANLARIN İDARESİ
ALTINDA YAŞAYAN GAYRİ MÜSLİMLERİN) NİKÂHI
MUHAYYERLİĞİ GEREKTİRİP VE GEREKTİRMEYEN
AYIPLAR
KADINLAR ARASINDA ADALETİ GÖZETMEK
RADÂ'(MEME EMME)
TALÂK (BOŞANMA)
MÜKREH (ZORLANAN)’İN, SARHOŞUN
DİLSİZİN VE ŞAKACININ BOŞAMASI
SARİH (AÇIK) SÖZLE YAPILAN
BOŞAMA NİYETE İHTİYAÇ GÖSTERMEZ
ZAMANA VE MEKÂNA BAĞLANAN TALÂKLAR
VASIF İTİBARI İLE YAPILAN BOŞAMA
KİNAYE (KAPALI SÖZLER) İLE YAPILAN BOŞAMA
BOŞAMA İŞİNİ KADININ İHTİYARINA BIRAKMAK
ŞARTA BAĞLI BOŞAMA
BOŞANMANIN ALLAH'IN DİLEMESİNE BAĞLANMASI
HASTALIK HALİNDE KADIN BOSAMA
RİCAT (RİCİ TALÂK İLE BOŞADIKTAN
SONRA TEKRAR KADINA DÖNMEK)
BAÎN TALÂK İLE BOŞANAN
KADININ DURUMU VE HÜLLE
İLA’YI KALDIRAN HALLER
MUHÂLEA (MAL KARŞILIĞINDA BOŞAMA)
ZİHAR
ZİHAR KEFFÂRETİ
LİAN
LİAN ŞÖYLE YAPILIR
İDDET
İDDETİN BAŞLANGICI İKİ İDDETİN
BİRBİRİNE KARIŞMASI (TEDAHU-LU) VE İDDETİN
SÜRESİ
SAHİH BİR NİKÂHTAN SONRA İDDET BEKLEYEN
(MU'TEDDE) BİR KADININ UYMASI GEREKEN
ŞARTLAR
HAMİLELİĞİN EN AZ VE EN ÇOK
SÜRELERİ VE BUNU GEREKTİREN KARARLARI
**
226 - NİKÂH [24]
1) Normal bir durumda (kadına karşı nefsinde aşırı bir arzu
duymayanlar için) evlenmek müekked bir sünnettir ve insanlardan evlenmeleri
istenilir.
2) Şiddetli bir şehevî taşkınlık ve arzu halinde evlenmek
farzdır.
3) Kadının haklarını yerine getirememekten korkulursa
evlenmek mekruh olur.
227 - Nikâhın rüknü: a) İcap, b) Kabuldür.
228 - Nikâh akdi, geçmiş zamana delâlet eden iki söz (İcap ve
kabul) ile veya biri geçmiş zaman, diğeri gelecek zaman sığası ile meydana gelir.
"Beni zevç (koca) veya zevce (karı) lığa al" ötekinin
de; "Seni koca ve karı olarak aldım" demesi gibi.
229 - Nikâh
akdi: Nikâh; tezvîc, hibe,
sadaka, temlik, satmak ve satın almak (F) sözleri ile de meydana gelir.
230 - Müslümanların nikâhı, ancak iki erkek şahit yahut bir
erkek ile iki kadın şahit huzurunda kıyılır. Şahitlerin hür ve Müslüman olmaları
şart, âdil olmaları (F) ise şart değildir. İki a’manın şahitliği ile de nikâh
kıyılır.
Bir Müslüman bir Zimmîye (azınlık
ehlinden gayri Müslim bir kadın) ile iki Zimmîyi şahit tutarak evlenmesi caiz
olur (M). Fakat erkeğin nikâhı inkâr etmesi karşısında bu iki Zimmînin
şahitliği ile nikâh ispatlanamaz.
Birbirlerine Haram Olanlar
231 - Bir
erkeğe:
1) Annesi
ve nineleri,
2) Kızı ve kendi evlâdından olan kızları,
3) Kız kardeşi, kız ve erkek kardeşlerinin kızları,
4) Babasının ve annesinin kız kardeşleri,
5) Karısının annesi ve eğer zifafa girmişse karısından olan
üvey kızı,
7) Oğlunun ve nihayete doğru torunlarının karıları haramdır.
Bunlarla evlenemez.
232 - İki kız kardeşi birlikde nikâh altında bulundurmak veya
birisi ile cariyesi olarak yatıp, diğerini nikâhlamak da haramdır.
233 - Sütten dolayı haram olanlar yukarda söylendiği şekilde nesepten
dolayı haram olanlar gibidir.
234 - Bir erkek tek bir nikâh akdi ile iki kız kardeşi birlikde
nikâhlasa, ikisinin de nikâhı bozulmuş olur. İki kız kardeşi, iki ayrı nikâh
akdi ile alsa da hangisi ile daha önce nikâhlandığı bilinmese, kızların o
erkekten ayrılması sağlanır.
235 - Karısını boşayan bir erkek, iddeti bitinceye kadar ne onun
kız kardeşi ile ve ne de, dördüncü bir kadınla evlenemez.
236 - Bir kadın ile o kadının teyzesi veya halasını birlikte
nikâh altında bulundurmak haramdır.
237 - Cariyenin, hür bir kadın üzerine veya beraber yahut hür kadının
boşandıktan sonraki iddeti içerisinde (SM) nikâhla alınması caiz olmaz. Hür bir
kadının veya bir cariyenin diğer bir cariye üzerine, beraber ve boşandıktan
sonraki iddeti esnasında nikâhlanması ise caizdir.
238 - Hür bir erkeğin,
dört hür kadınla ve hür olan kadınla evlenmeğe kudreti varken hür olmayan
kadınla evlenmesi caizdir.
239 - Başkasının karısı ile veya boşanıp da henüz iddeti
bitmemiş bir kadınla evlenmek caiz değildir.
240 - Başkasından hâmile
olan bir kadınla (doğum yapmadan önce) evlenmek caiz değildir. Ancak zinadan
hâmile kalan bir kadınla nikâhlanmak caizdir (SF). Fakat bu kadınla doğum
yapmadan önce cinsî temasta bulunulamaz.
241 - Bir erkek, kendi
cariyesi ile bir kadın da kendi kölesi ile evlenemez.
242 - Mecusî ve putperest kadınlarla evlenmek ve bunlar cariye
olduklarında onlarla yatmak haramdır.
243. Yahudi veya Hıristiyan dinine mensup olan yahut yıldızlara
tapan (Sabiî) kadınlarla (SM) evlenmek caizdir [25].
244 - Zina sıhrî (Akrabalık, hısımlık) haramlığı
gerektirir. Erkek veya kadından birinin diğerine şehvetle yapışması veya
şehvetle tenasül uzvuna bakmış olması da zinada olduğu gibidir[26]
245 - Bir erkek aynı nikâhla
biri kendisine helâl, diğeri haram iki kadınla evlense kendisine helâl olan
kadının nikâhı sahih olur.
246 - Hac esnasında ihramlı iken nikâhlanmak caizdir.
247 - Nikâh-ı Mut'a batıldır [27].
248 - Geçici bir müddet için (on günlüğüne, bir aylığına, bir
kaç seneliğine gibi zaman tayin ederek) evlenmek de batıldır.
Hür ve âkıl-bâliğ Olan Kadının Nikâhı
249 - Nikâhta kadınların ifadelerine güvenilir. Bu cümleden
olarak hür ve akılbaliğ olan bir kadın velisinin izni olmadan kendisini
nikâhlasa caiz olur.
250 - Hür ve akıl-baliğ olan kadınların başkalarını veli veya
vekil olarak evlendirmeleri ve kendilerini evlendirmek için bir vekil tayin
etmeleri de caiz olur.
251 - Kadını başkası
nikâhlasa da kadın buna izin verse nikâhı geçerli olur (M).
252 - a) Bir velî bulûğ çağına
giren kızını evlenmeğe zorlayamaz. Veli (ana, baba veya kızın velayetini
üzerinde bulunduran diğer kîmse)’nin nikahtan önce bulûğ çağına giren bakire
kızına danışması, izin alması ve "falan adam seni istiyor veya seninle
evlenmek istiyor" diyerek isteyen erkeğin kim olduğunu kıza söylemesi
sünnettir. Bu durumda kız susarsa razı olmuş demektir. Gülmesi de izni olduğunu
gösterir. Veya ses çıkarmaksızın ağlarsa bu da, razı oluyor, demektir.
b) Veli olmayan bir kimse kızdan izin isterse kızın susması
razı olduğunu göstermez, kızın sözü lâzımdır.
c) Dul kadının izin vermesi de sözü ile olur. Ve isteyen
erkeği tanıyacak şekilde kendisine anlatmak gerekir.
253 - Bir kızın; cerahattan, bir yerden atlamaktan, uzun müddet
bekâr yaşamaktan yahut hayızdan dolayı kızlık zarı yırtılırsa yine hakikî kız
sayılır. Tek bir defa yaptığı zina ile kızlığı bozulan da böyledir (SM). Böyle
kızlarla nikâhlanan koca, nikâhın inkârı halinde; "nikâhlandığımızın
haberi sana ulaştı, sen de susmuştun" der, kız da; “ hayır bilâkis seninle evlenmeyi red
etmiştim”, derse söz kızın olur ve kendisine yemin de verilmez (SM).
Küçüklerin Nikâhı Ve Bulûğa Ermeleri
İle Kazandıkları Muhayyerlik Hakları
254 - Bir velinin
bulûğa ermemiş olan kız ve erkek çocuğunu ve mecnun olan kız çocuğunu
nikâhlaması caizdir [28]. Eğer bunları nikâhlayan veli; baba
veya dede ise bulûğa erdiklerinde nikâhtan dönme muhayyerlikleri yoktur. Eğer
veli bu ikisinden başkası ise; bulûğa erdikleri zaman nikâhı devam ettirip
ettirmemek de muhayyerdirler (S).
255 - Karı-kocadan birinin;
a) Erkeğin tenasül uzvunun kesik olması,
b) Cinsî münasebette bulunmaktan acizlik,
c) Buruk olma hâli müstesna herhangi bir ayıptan dolayı
aralarındaki nikâhı kaldırmaya hakları yoktur.
256 - Veli Olmak Hakkında Sırası
ile Şu Kimseler Sahiptirler
1) Miras ve hacbdeki tertiplerine göre asabeden olanlar,
2) Azad edilmiş olan kölelerin efendileri,
3) Ana ve yakınları ki bunların da evlendirmek hakları
vardır.
4) Velâ-i müvâlât (Nesebi belli olmıyan veya müslüman olarak
İslâm yurduna katılan birisinin kendi isteği ile bir müslümanın velayeti altına
girmesinden doğan velilik).
5) Hâkimler (SM).
257 - Köleler, çocuklar ve mecnunlar veli olamazlar, müslüman
olmayan erkek de aralarında yakınlık olsa bile) müslüman bir kadına veli
olamaz.
258 - Mecnun (deli) bir kadının nikâhlanması hususunda oğlu,
velî olarak, kadının babasından daha önde gelir (M).
259 - Yakın veli yolculuğu uzun süren bir yerde bulunur ve kıza
denk olan istekli de onun gelmesini beklemezse uzak olan veli kızı evlendirir
(Z).
260 - Dereceleri eşit iki veli kızı ayrı ayrı nikâhlasalar, önce
nikâhlayanınki geçerli olur. Her ikisi de aynı anda nikâhlamışlarsa her
ikisinin nikâhlaması da geçersiz olur.
261 -Baba ve dede oğullarına aldıkları kıza
emsallerinkinden daha çok mehir verseler, yahut kızlarını denk olmayan
birisine ve noksan bir mehirle verseler, caiz olur. Baba ve dededen başka
velilerin ise böyle hakları yoktur.
262 - Bir kimse, her iki taraftan yani oğlan ve kız tarafından;
a) Veli yahut vekil olabilir,
b) Bir taraftan veli diğer taraftan vekil olabilir,
c) Bir taraftan asil diğer taraftan vekil olabilir,
d) Bir taraftan veli diğer taraftan da asil olabilir.
Fuzûlînin Nikâhı [29].
263 - Bir tarafdan fuzulî olan bir kimsenin yaptığı nikâh
satışta olduğu gibi (asîl, velî veya vekilin iznine) bağlı olarak kıyılmış
olur.
Fakat bir kimse, kadın ve erkek her iki
taraftan da fuzulî olursa (S) veya bir taraftan fuzulî diğer taraftan asil
bulunursa bu nikâh akdi batıl olur.
Evlenmede Denklik
(Kefâet)
264 - Nikahta (erkeğin kadına) denk olması aranır. Bu denklik şu
beş yerde aranmaktadır:
1) Soyda denk olmak [30]
2) Din ve takva (fazilet ve ahlâk sahibi olmak)’da denk olmak [31].
3) Sanatta denk olmak [32]
4) Özgürlükte denk olmak [33],
5) Malca denk olmak [34].
265 - Sadece babası müslüman
veya sadece babası hür olan bir müslüman erkek, hem babası ve hem de dedesi
müslüman olan bir müslüman kadına denk olmaz. Fakat kendisi ile beraber babası
ve dedesi (S) müslüman olan bir erkek, bütün sülâlesi müslüman olan kadına denk
(küfüv) olur.
266 - Bir kadın, dengi olmayan birisi ile evlenirse velisinin
onu (hâkime başvurarak) kocasından ayırmaya hakkı vardır.
267 - Eğer kadının velisi mehrini almışsa veya mehir parası
ile çeyiz hazırlamışsa yahut kızı için nafaka isteğinde bulunmuşsa, bu
evliliğe razı olmuş demektir.
268 - Velinin susması razı olduğunu göstermez (veli uzun müddet
susup itiraz etmese çocuk dünyaya gelmediği müddetçe evlileri ayırma devam
eder. Çocuk doğunca artık bu hakkı kalmaz).
269 - Velilerden biri evliliğe razı olursa, aynı derecede veya
daha aşağı derecedeki velinin itiraza hakkı kalmaz (S). Daha yakın velinin ise
buna itiraz hakkı vardır.
270 - Bir kız, emsallerinin mehrinden daha az bir mehirle
evlenirse; velilerinin onu (hâkim kararı ile) eşinden ayırmaya hakları vardır.
Yahut da noksan
mehiri tamamlattırırlar.
271 - Mehrin en az miktarı
on dirhem (28,05 gr.) gümüş veya on dirhem kıymetinde bir maldır [35]. Mehir ancak mal sayılan
şeylerden verilir. Mehir on dirhemden az olarak kararlaştırılmışsa kadın yine
on dirhem alır (Z).
272 - Mehir tayin edilince
zifafa girmekle veya karı-kocadan birinin ölümü halinde onu tam olarak ödemek
kocanın borcu olur.
273 - Erkek karısını birleşme olmadan önce boşarsa
kararlaştırılan mehrin yarısını ödemesi gerekir.
274 - Nikâh esnasında mehrin miktarı tayin edilmemişse yahut erkek
kadına mehir vermemeyi şart koşmuşsa zifafa girme veya ölüm olunca kadın
emsallerine göre tam mehrini alır.
275 - Zifafa girmeden önce boşanan kadına mut'a [35] vermek kocaya vacip olur. Mut'a,
zifaftan önce boşamaktan dolayı vaciptir. Bunun haricinde her boşanan kadına
mut'a vermek müstehaptır.
276 - Mut'a, bir gömlek, bir başörtüsü ve bir entariden
ibarettir. Bunda erkeğin hali dikkate alınır. Mut'a kadının emsallerine göre
tayin edilen mehrinin yarısından fazla olamaz.
277 - Erkek mehirde artırım yaparsa, bu fazlalığı vermesi
üzerine borç olur. Fakat kadın ile birleşmeden önce boşanma olursa bu fazlalığı
vermek gerekmez (S).
278 - Kadın, mehrinde bir indirim yaparsa bu indirim sahih olur.
279 - Sahih bir nikâhtan sonraki halvet-i sahiha (eşlerin yalnız
başlarına bir arada bulunmaları) aynen zifafa girmek gibidir [36]. Cinsî güçten kesilmiş, buruk
ve tenasül uzvu kesik olanların (SM) halveti de aynı hükmü gerektirir.
280 - Sahih bir halvet, tabiat ve din yönünden cinsî birleşmeğe engel
bulunmayan bir yerde meydana gelir. Kadın veya erkek yönünden cinsî temasa mâni
hastalık tabiat yönünden bir engeldir. Çıban ve tıkanıklık da tabiî bir
engeldir. Aybaşı hali (dinî ve ondan tiksinildiği zaman da tabiat yönünden bir)
engeldir. Farz namaz içinde bulunmak, hacda ihrama girmiş olmak, ramazanda
oruçlu bulunmak din yönünden sahih halvete engel teşkil eder.
281 -Fasit bir nikâhta kadına emsallerine verilen
mehir vermek gerekir. Bu mehirde gerçekten bir birleşme olmuşsa verilir.
(Olmamışsa vermek gerekmez). Bu mehir hiçbir zaman nikâhta tayin edilmiş olan
mehirden fazla olamaz.
282 -Fasit bir nikâhtan sonra doğan çocuğun nesebi
babasından sabit olur.
Mehir Olmaya Elverişli
Olan ve Olmayan Şeyler
283 - Şarap veya domuz yahut bir küp sirke (SM) mehir olmak üzere
nikâh kıyılsa da sonra sirke şarap çıksa veyahut da bir kölenin bir senelik
hizmeti mehir olarak konulsa da (S) sonra kölenin hür olduğu anlaşılsa yahut Kur'an-ı Kerîm'i öğretmek
mehir tayin edilmiş olsa yapılan nikâh caiz olur (M). Kadın ise emsallerine göre tayin
edilen mehre (mehr-i misle) hak kazanır.
284 - Bir köle efendisinin izni ile bir senelik hizmeti
karşılığında evlenince bu nikâh caiz olur ve bir senelik hizmeti kadının olur.
285 - Bir erkek başka bir kadın ile evlenmemek üzere bin lira
karşılığında bir kadınla nikâhlansa bu şarta sadakat gösterildiğinde kadın bin
lira mehir alır. Eğer şarta uyulmaz da erkek başka bir kadınla da evlenirse
kadın emsallerine göre takdir edilen mehrini alır.
286 - Bir erkek, "kadının bulunduğu yerde ikamet ederse
bin lira, başka yere götürürse iki bin lira üzerinden mehir vereceğini" söylerse ikameti halinde kadın bin
lira alır. Başka yere götürürse emsallerine göre mehir alır (SMZ).
287 – “Bu veya şu köle mehir olmak üzere", diyerek
kadının nikâhı kıyılsa, kadın kölelerden emsal mehrine en benzer olanını alır
(SM). Eğer emsal mehir her iki kölenin kıymetleri ortasında takdir edilmişse,
doğrudan doğruya emsal mehrini alır (SM).
288 - Mehir olarak hayvan verilecek olsa ve at olduğu söylenerek
nev'î de kararlaştırılsa caiz olur. Eğer bu atın ne vasıfta olduğu bildirilmezse
orta olanı verilir. Erkek isterse kadına hayvanın kendisini verir, isterse de
kıymetini verir. Elbise de aynen hayvan gibidir. Şu kadar var ki elbisenin
vasfı belirtilmişse teslimi gerekir. Erkeğin zimmetinde borç olmak üzere
kararlaştırılan her şey de böyledir.
289 - Kadının emsal mehri babası tarafından akraba olan
kadınlara göre takdir edilir. İçlerinde onun haline benzer bir kadın
bulunmazsa, o zaman yabancı kadınlara göre değer biçilir.
290 - Kadının emsal mehri takdir edilirken, yaş da, güzellik de,
bâkirelik de, malda aynı belde ve devirde onun dengi olan bir kadına göre bu
takdir yapılır. Bütün bu özelliklerin hepsi bulunmazsa bulunanlar dikkate
alınır.
291 -Kadın, (Peşin verilmesi gereken) mehrini
alıncaya kadar kendisini kocasından sakındırmak ve kendisi ile yolculuğa
çıkmak isteğini reddetmek hakkına sahiptir. Eğer kocası mehrini verirse alıp
istediği yere götürür. Bir görüşe göre de onu (üç günlük, yâni 90 km den daha fazla) bir yolculuğa
(istemediği zaman) zorlayamaz ki fetva da buna göre verilmiştir.
KÖLE VE CARİYELERİN EVLENMESİ
292 - Ümmü-veled (Efendisinden çocuk yapan cariye), müdebbir
(Efendinin hürriyetini kendi ölümüne bağladığı köle), cariye ve köle ancak
efendilerinin izni ile evlenebilirler. Efendileri ise bunları; isteseler de
istemeseler de evlenmeğe mecbur etmek hakkına sahiptir.
293 - Bir köle efendisinin izni ile evlendiğinde mehri kendisi
borçlanır ve bunun için de satılır. Müdebber köle ise mehrini vermek için kazanç
sahasına atılır.
294 - Bir cariye veya bir mükâtebe (hürriyeti karşılığında efendisine
belirlenmiş bir mal borçlanan cariye) azad edildikleri zaman eğer bunlar hür
bir erkekle veya bir köle ile evli bulunuyorlarsa evliliklerini devam ettirip
ettirmemekte serbesttir.
295 - Bir kimse, cariyesini evlendirdiği zaman onu tamamen kocasının
evine teslim etmeyebilir. Cariye: “Efendine hizmet eder ve kocana da"
imkân bulduğun zaman onunla temasta bulunursun" denilir.
296 - Bir köle efendisinin izni olmadan evlenir de efendisi ona;
"aileni boşa" derse bu izin sayılmaz. Fakat kölesine "ric'î
talâkla boşa" derse bu bir icazet (müsaade, izin, ruhsat) sayılır.
297 - Azil [37] yapılmasına izin vermek, cariyenin
efendisine ait bir haktır (sm).
298 - Köle veya cariye efendilerinin izinleri olmadan evlenir ve
sonra da azad edilirlerse nikâh geçerli olup cariyenin, nikâhını fesh ettirmeğe
hakkı kalmaz.
Zimmîlerin
(Müslümanların İdaresi Altında Yaşayan Gayri
Müslimlerin) Nikâhı
299 - Müslüman olmıyan bir erkek (zimmî), müslüman olmayan bir
kadını, mehirsiz veya kendi kendine ölen bir hayvan mehr olmak üzere kendisine
nikâhlarsa, bu onların dinlerine göre uygun ise caiz olur ve kadına mehir
vermesi de gerekmez (SM).
300 - Eğer zimmî, o kadınla şahitsiz evlenmişse yahut diğer bir
gayri müslimin boşamasından sonraki iddet (SM) içerisinde bu evlenme olmuşsa,
dinleri buna müsaade ettiği takdirde caiz olur. Sonradan her ikisi de Müslüman
olsalar, evvelki nikâhları üzere bırakılırlar.
301 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Zimmî
ile zimmîye şarap veya domuz mehir olmak üzere evlenseler sonra her ikisi veya
biri müslüman olsa, şarap veya domuz muayyen olduklarında kadın bunları alır
(SM). Aksi halde şarabın kıymetini alır. Domuz mehir olunca da emsal mehrini
alır.
302 -Mecusî (ateşe tapan) müslüman olduğu
zaman daha önceden, kendisine mahrem (nikâh düşmeyen; annesi, kızı, halası
v.s.) olanlardan birisi ile evli bulunuyorsa araları ayrılır.
303 - İslam dininden dönen erkek ve kadınların evlenmeleri caiz
olmaz.
304 – Çocuk, din bakımından, ana ve babasından dini en hayırlı
olanına tabi olur. Kitabî yani Yahudi veya Hıristiyan olan din yönünden
Mecûsîden daha üstündür.
305 - Gayri Müslim bir erkeğin karısı Müslüman olunca
kendisine de Müslüman olması teklif edilir. Müslümanlığı kabul ederse ailesi
olarak kalır. Aksi halde birbirlerinden ayırt edilirler ve bu ayrılık boşanma
yerine geçer (S).
306 - Mecusî bir kadının kocası Müslüman olduğu zaman kadın da
Müslüman olursa dokunulmaz. Aksı halde talâk olmadan araları ayrılır.
307- Dâr-i harp (küfür
diyarı)’te eşlerden biri Müslüman olmuşsa iki meselede; diğer eş Müslüman
olmadan önce geçen üç hayız müddetine bağlı olarak ayrılık meydana gelir:
a) Eşlerden biri kendi ülkesinden çıkıp bize Müslüman olarak
gelirse aralarında ayrılık meydana gelmiş olur,
b) Eşlerden biri esir alınırsa yine araları ayrılmış olur.
Fakat her ikisi beraber esir alınırsa aralarında birliktelik devam eder.
308 - Bir kadın kendi ülkesinden çıkıp muhacir olarak
Müslümanlara katılırsa üzerinden iddet müddetinin geçmesini beklemez (SM).
309 - Eşlerden biri Müslümanlıktan çıkarsa aralarında ayrılık
meydana gelir ve bu ayrılık boşanma (talâk) sayılmaz. Eğer dinden dönen kadın
ise ve zifafa da girmişse mehrini alır. Zifafa girmeden önce dinden dönmüşse, ne
mehir ve ne de nafaka hiçbirini almaya hak kazanamaz,
Dinden dönen eş erkek olunca, zifafa girmişse
mehrin tamamını verir. Zifafa girmeden önce ise mehrin yarısını verir.
310 - Karı-koca her ikisi
beraber İslâm’dan çıkıp tekrar beraber İslama girseler nikâhları olduğu gibi
devam eder.
Muhayyerliği Gerektirip
ve Gerektirmeyen Ayıplar
311 - Tenasül uzvunun kesik
olması, cinsî temasa iktidarı bulunmamak ve buruk olma hâli dışında diğer
kusurlardan dolayı eşlerin nikâhdan dönme muhayyerlikleri yoktur.
Kadınlar Arasında Adaleti Gözetmek
312 - Bir erkeğin karıları
arasında eşit bir şekilde gecelemesi üzerine düşen bir borçtur. Bakire, dul,
yeni, eski, Müslim ve Kitabî olarak aldığı kadınların hepsi eşit haklara
sahiptirler. Hür kadının cariyeden bir kat daha fazla hakkı vardır.
313 - Kadınlardan birinin
kendi nöbetini diğerine bağışlaması caizdir. Bundan dönme hakkı da vardır.
REDÂ'
(SÜT EMME)[38]
315 -Südün hükmü sütün azı ile de (F) çoğu ile de
meydana gelir. Bu hüküm, çocuğun süt emme çağı olan 30 ay (iki buçuk yıl) (SM)
içerisinde süt emildiği zaman sabit olur.
316 - Nesep (soy) bakımından birbirlerine haram olanlar süt bakımından
da haram olurlar. Ancak bu hükme aykırı olarak bir kimse, oğlunun süt kız
kardeşi ile ve yine kız kardeşinin sütannesi ile evlenebilir.
317 - Bir kadın bir kız çocuğu emzirdiği zaman bu kız; kocasına,
kocasının baba ve ecdadına ve kocasının (başka kadından dahi olsa) oğullarına
haram olur.
318 -Bir kadının memesinden süt emen iki çocuk
birbirine kardeş olur.
319 -Bir koyundan (veya herhangi bir hayvandan) süt
emen çocuklar arasında sütkardeşliği meydana gelmez.
320 - Kadın sütü; su, yağ, şira, ilâç ve hayvanların sütleri
gibi başka bir cins ile karıştırdığı zaman, hüküm fazla olana göre olur. İki
kadının sütlerinin birbirine karışmasında olduğu gibi, sütler aynı cins olunca
da yine hüküm çoğunluğa göre olur (MZ).
321 -Süt yiyecekle karıştırıldığında çoğunluğu da teşkil etse
(SM) bir hükmü yoktur. (Bununla sütkardeşliği meydana gelmez).
322 - Süte bağlı evlenme haramlığı, ölmüş kadının sütünü emmekle
hâsıl olduğu gibi bakire bir kızın memesindeki sütü emmekle de hâsıl olur.
Bir erkeğin memesini emmekle (süt gelse bile)
süte bağlı haramlık olmaz.
323 - Bir kadının sütü (ağız ve burundan başka yerlerinden) çocuğa
şırınga edilse süte bağlı evlenme haramlığı meydana gelmez. Fakat sütün ağız ve
burundan aktarılması ile haramlık meydana gelir.
324 - Bir adamın büyük karısı küçük karısına meme emzirse her
ikisi de kocalarına haram olurlar. Eğer büyük karı, küçüğüne zifafa girmeden
önce meme emzirmişse mehir alamaz. Küçüğü ise mehrinin yarısını alır ve büyük
nikâhın bozulmasını kastederek bunu yaptı ise koca küçüğe verdiği mehri büyük
karısından talep eder. Kasıt olup olmadığı hakkında söz yeminiyle beraber büyük
ailenindir.
TALÂK (BOŞANMA) [39]
325 - Boşama üç şekilde olur:
1) Ahsen (en güzel) tarza boşama
2) Hasen (güzel) tarzda boşama
3) Bid'at üzere boşama.
326 - Ahsen tarzda boşama: Kadın,
hayızdan temizlenmiş halde iken ve bu temizlik müddeti içerisinde onunla cinsî
münasebette "bulunulmadan bir talâk ile boşamak ve iddeti bitinceye kadar
kadını, terk etmek en güzel tarzda boşamaktır.
327 - Hasen tarzda boşamak: Bir
kadını içinde cinsî münasebet yapılmamış olan üç temizlik müddeti içerisinde
ayrı ayrı üç talak ile boşamaktır.
Bir ayette de şöyle buyurulur: "Boşama iki
defadır (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır..."
(Bakara, a: 229) denilir.
Hz. Muhammed (S.A.V.) "Bunak ve çocukların ki hariç herkesin boşaması
caizdir" diyorlar.
Başka bir sözlerinde de boşamayı iyi
görmeyerek: "Mubah şeylerin
Allah’ı en fazla gazaba getireni boşamadır". derler.
Talâk (boşama)ın meydana gelişi üzerinde de
icma meydana gelmiştir. Erkek akitle kadına helâl yönden sahip olmuştur.
Gerçekten söz sahibi olan bir mülk sahibi diğer şeylerdeki mülkiyetini
kaldırdığı gibi kadın üzerindeki hakkını da kaldırabilir. Zira bazen nikâhtan
sağlanan maslahat ve faydalar bozuk hallere inkılâp eder yani Bir durumdan başka bir duruma dönüşür.
Karı-koca arasındaki uyuşma nefrete dönesre…
Bu durumda evliliğin devamı kin, buğz, düşmanlık ve nefret duyguları ve
diğer bir takım bozuklukları içine alır. İşte bütün bu bozuklukları gidermek
için boşanma meşru kılınmıştır. Böyle bir ihtiyaç olmadan yapılan boşama
mubahtır, fakat nefret doludur. Çünkü kamu yararına aykırıdır.
328 - Hayızdan kesilmiş veya küçük olup daha henüz hayız
görmeyen ve hâmile olan kadınlar için bir ayın geçmiş olması hayız görmesi gibidir.
Böyle olan kadınları cinsî temastan hemen sonra boşamak caiz olur.
329 - Bid'at üzere boşama: Tek bir sözle üç veya iki talâk boşamak yahut bir temizlik
müddeti içerisinde kadına dönme (ric'at) den onu tekrar boşamaktır. Kadını
hayız (aybaşı) halinde iken boşamak da bid'at üzere boşamaktır.
Bir kadının bid'at üzere boşanması geçerli
olmakla beraber bu türlü hareket eden kimse günahkâr olur.
330 - Nikâhdan sonra kendisi ile zifafa girilmemiş olan bir
kadını hayızlı halinde boşamakta bir beis yoktur.
331 - Bir kimse ailesini hayızlı iken boşarsa tekrar ona dönmesi gerekir. Hayız
hâli geçip temizlenince dilerse
onu boşar, dilerse de yanında tutar.
332 - Bir kimse zifafa girmiş olduğu karısına: "Sen sünnet
üzere üç talâk boşsun" derse her temizlenişinde bir talâk meydana gelir.
Eğer o saatte üç talâk olmasına niyet etmişse hemen üç talâk meydana gelir.
333 - Hür kadını boşamak üç kere, cariyeyi boşamak ise iki
keredir. Talâkın adedinde erkeklere itibar edilmez.
Mükreh (zorlanan)’in,
Sarhoşun, Dilsizin ve Şakacının Boşaması
334 - Âkıl-bâliğ ve uyanık olan her kocanın yaptığı boşama
geçerli olur.
335 - Karısını boşamaya zorlanan (mükreh) kimsenin (F) ve sarhoşun
boşaması muteberdir, onlardan da talâk meydana gelir [40].
336 - Dilsizin boşaması işaret etmesi ile meydana gelir.
337 - Boşamayı oyuncak edinen ve şakadan boşayanların da boşamaları
ile kadın boş olur.
338 - Bir kimse karısının tamamına veya bir kısmına malik olsa
yahut kadın kocasının tamamına veya ondan bir kısma mâlik bulunsa aralarında
ayrılık meydana gelir.
Sarih
(Açık) Sözle Yapılan Boşama Niyete İhtiyaç
Göstermez
339 - Sarih sözle yapılan boşama niyete ihtiyaç göstermez ve
böyle bir boşama iki çeşittir:
1) "Sen boşsun, sen boşanmışsın, seni boşadım"
gibi sözlerle olur.
2) "Sen talâk (boşama) sın, sen boşanmaya boşsun, sen
boşanmakla boşsun" gibi sözlerle olur.
Bunlardan birincisi ile bir ric'î talâk meydana gelir. Bunda iki veya üç
boşamaya niyet etmek sahih değildir.
İkinci ile de bir ric'î talâk (boşama) vâki
olur. Fakat bu ikinci çeşit ile iki hariç (Z) üç boşamaya niyet etmek sahih
olur.
340 - "Sen bir kere boşsun" ve ayrıca "Sen
başka bir talâk ile boşsun" sözleri ile iki talâka niyet edilirse iki
talâk vâki olur.
341 -Bir erkek boşamayı kadının tamamına yöneltirse
yahut cesedi, ruhu,yüzü, boynu gibi bedenin tümünü ifade eden bir yerine
yöneltirse veya kadının (1/3, 1/4 gibi) muayyen bir kısmına izafe (yöneltirse)
ederse boşanma meydana gelir.
342 - Bir kadını yarım boşamakla bir talâk meydana gelir. Üçte
bir (1/3) boşama da böyledir.
343 - Bir kimse karısına "Sen birden üçe kadar boşsun"
derse bununla iki talâk meydana gelir (SM). "Birden ikiye kadar
boşsun" sözü ile de
bir boşama olur (SM).
345 - Bir kimse karısına çarpmaya da niyet ederek dahi olsa
"ikide bir boşsun" derse bir talâk, "ikide iki boşsun"
derse iki talâk meydana gelir.
346 - Zamana
ve Mekâna Bağlanan Talâklar
a) Bir erkek karısına; "Sen buradan Şama kadar
boşsun" derse bu sözü ile bir ric'î talâk vâki olur.
b) "Bî" edatını kullanarak, "Sen Mekke'de
boşsun" veya "fî" edatını kullanarak; "Sen Mekke'de
boşsun" denilirse kadın hangi beldede bulunursa bulunsun derhal boş
olur.
347 - "Sen yarın boşsun" sözü ile ertesi gün
fecrin doğuşunda talâk meydana gelir. Eğer bu sözü ile günün sonuna niyet
ettiğini söylerse dinî yönden tasdik edilir. Böyle değil de "Sen
yarınki günde benden boşsun" denilirse
bununla günün sonuna niyet ettiğini iddia ederse dinî yönden kabul edildiği
gibi, kazaî yönden de mahkemece kabul edilir (SM).
348 - Bir kimse karısına: "Sen bugün yarın boşsun"
veya "yarın bugün boşsun" derse her iki şekilde de birinci
günler nazara alınıp (ikinciler lâğv olur).
349 - "Ben seninle evlenmeden önce sen boşsun",
sözünün bir hükmü yoktur.
350 - "Seni boşamadığım müddetçe boşsun" yahut
"Boşamadığım müddet zarfında boşsun" veya "Seni
boşamadığım zamanda boşsun", denilir ve sükût edilirse kadın boş
olur.
351 - Erkek karısına: "Seni
boşamazsam sen boş ol" veya (izâ: zaman) ile (izâ mâ: ne zaman)
edatlarını (in: eğer) manasında, şart edatı olarak kullanıp, "seni
boşamadığım zaman (yani boşamazsam) boş ol" (SM) derse ölünceye kadar
kadın boş olmaz.
352 - "Sen boşamadığım müddetçe üç kere boşsun, sen
boşsun", denilirse, bu sözle kadın tek bir kere boş olur.
353 - Bir erkek karısına: "Ben senden boşum",
derse boşamaya niyeti olsa bile bu sözü ile kadın boş olmaz.
354 – Erkek: "Ben senden baînim yahut ben sana haramım"
sözü ile boşamayı kast etmişse bir talâk-ı
baîn meydana gelir.
355 - Üç parmakla işaret yapıldığında bir talâk, iki parmakla da
iki talâk meydana gelir. Parmaklarla (iç tarafları muhatap olan insana dönük
olduğunda) işaret yapılırken muteber olan kaldırılmış, dikilmiş-parmaklardır.
Parmakların sırt kısmıyla işaret yapılırken muteber olan yumulan parmaklardır.
Vasıf İtibarı ile Yapılan Boşama
356 - Bir erkek karısına: "Sen baîn talâk ile boşsun,
yahut, en fahiş talâkla boşsun veya, en çirkin talâk ile, yahut, en şiddetlisi ile veya, en büyüğü ile, en ulusu ile yahut, en şerlisi ile, en kötü talâk ile veya, şeytan talâkı ile yahut, bid'at üzere yapılan boşama ile yahut, dağ gibi boşsun, ev dolusu boşsun,
şiddetli bir boşama ile boşsun, uzun bir boşama ile, geniş bir boşama ile
boşsun" derse, kadın bir baîn talâk ile boş olur. Bütün bu sözlerde üç
talâka niyet edilmişse üç talâk vukua gelir.
Zifafa Girmeden nce Yapılan Boşama
357 - Bir kimse karısına
zifafa girmeden, yâni daha henüz onunla birleşmeden önce üç talâk ile boşarsa
kadın üç talâk boş olur.
358 - Erkek zifafa girmediği karışma "Sen benden boşsun ve
boşsun" yahut "Sen boşsun, boşsun" veya "Sen bir kere ve
bir kere boşsun" yahut "Sen bir talâktan önce bir kere boşsun"
veya "Bir talâkdan sonra bir kere boşsun" derse bütün bu sözlerle bir
talâk meydana gelir.
359 - "Sen bir kere boşsun ondan önce de bir kere boşsun"
veya "Sen bir kere boş olduktan sonra bir kere boşsun",
denilirse iki boşama vaki olur. Şayet, "Sen bir talâk ile beraber
boşsun yahut sen boşsun onunla beraber bir talâk boşsun" denilmişse
aynı şekilde yine iki talâk meydana gelir.
360 - Eğer erkek karısına; "Şu eve girersen sen bir kere
ve bir kere boşsun", der o da girerse bir talâk ile boş olur (SM).
Böyle değil de, "Sen bir kere ve bir kere boşsun eğer eve girersen",
denilirse kadın o eve girdiğinde iki talâk meydana gelir.
Kinaye (Kapalı sözler)
ile Yapılan Boşama
361 - Kinaye sözler ile yapılan boşama ancak
niyet veya durumun delâletine göre olur.
362 - Kinaye sözlerle yapılan boşama baîn talâk olur. Ancak: "iddet bekle, rahmini uzak
tut, sen birsin", sözleri ile ric'î
talâk meydana gelir.
363 - Kendileri ile baîn
talâk meydana gelen sözler
şunlardır:
1) Sen baînsın,
2) Sen ayrıldın,
3) Sen kesildin, (koptun),
4) Haramsın,
5) Yuların eline verilmiştir,
6) Berisin,
7) Ailene katıl,
8) Seni ailene hibe ettim,
9) Seni serbest bıraktım,
10) Ben seni ayırdım,
11) İşin elindedir,
12) Başını ört,
13) Avret yerlerini kapa,
14) Sen hürsün,
15) Git,
16) Çık,
17) Kendine koca ara, gibi sözler. Bütün bu sözlerle bir ve üç
talâka niyet etmek sahihtir. Bu sözlerle iki talâka niyet edilmez. Eğer iki
talâka niyet edilirse bir talâk meydana gelir.
Boşama İşini Kadının İhtiyarına Bırakmak
364 Erkek boşamayı kastederek karısına: "Muhayyersin"
derse, kadın bunu öğrendiği mecliste kendisini boşamak hakkına sahip olur.
Oturduğu yerden kalmakla veya o meclisten ayrılmakla muhayyerliği kalkar.
(Çünkü bu hareketleri boşanmaktan yüz çevirdiğini gösterir).
365 - Muhayyersin sözüne karşılık, kadın
kendisini seçtiği zaman bir baîn talâk meydana gelir. Erkek niyet etse bile üç
talâk meydana gelmez. Bu durumda erkek veya kadın ikisinden birinin sözlerinde
nefis (kendi) kelimesini yahut nefse delâlet eden bir sözü söylemiş olmaları
gerekir [41].
366 -Erkek hanımına üç defa: "İhtiyar et, ihtiyar et,
ihtiyar et" der, kadın da "İhtiyar etmekle ihtiyar ettim yahut
birinciyi ihtiyar ettim veya ortadakini yahut sonuncuyu ihtiyar ettim (seçtim)",
derse üç talâk ile boş olur (SM). Kadın: "İhtiyar ettim"
yerine "Kendimi boşadım yahut-' boşanmakla kendimi seçtim"
derse, ric'î talâk ile boş olur.
367 - Erkek hanımına "Kendini
seç yahut boşanmada işin elindedir" der, kadın da kendini seçse bir ric'î talâk ile boş olur.
368 - Erkek karısını muhayyer bıraksa kadın da: "Kendimi
seçtim hayır bilâkis kocamı seçtim", demişse yine boşanma olmaz.
Fakat; "Kendimi ve kocamı seçtim" derse boşanma olur.
369 - Boşanma işini kadının eline bırakmak, onu boşanmada muhayyer
kılmak gibidir; bu hak, bulunduğu meclise bağlı kalır. Şu kadar var ki; "İşin
kendi elindedir", denildiğinde üç talâka niyet edilmişse sahih olur.
370 - "İşin
elindedir" sözüne cevap olarak kadın, "kendimi bir ile seçtim"
derse üç talâk ile boş olur. "Senin işin senin elindedir"
denilir, kadın da kendisini ihtiyar ederse, boşanma meydana gelir.
371 - Koca karısına "Kendini
boşa" derse kadının kendisini boşamaya, o mecliste hakkı vardır ve
boşandığında bir ric'î talâk ile boş olur. Erkeğin, bu sözünden
dönmeğe hakkı yoktur. Kadın kendisini üç talâk ile boşar, kocası da bunu
dilerse üç talâk ile boş olur. İki talâka niyet etmek ise sahih olmaz (Z).
Cariye için ise bu niyet sahihtir. Nitekim erkeğin hür olan karısını bir talâk
ile boşarken ikiye niyet etmesi de sahih değildir.
372 - "Kendini boşa" sözüne, karşılık
kadın; "Kendimi ayırdım" derse bir ric'î talâk ile boş olur.
373 - Erkek hanımına "İşin elindedir" deyip,
kadın da: "Sen bana haramsın, yahut sen benden baîn (ayrı, uzak)
sın veya ben sana haramım, yahut ben senden baîn (ayrı, uzak) im"
derse bu sözü, kocasına verdiği bir cevap sayılır ve kendisi boş olur. Kadın
erkeğe: "Ben senden boşum veya ben boşum" deyince de talâk
vaki olur.
374 - Erkek hanımına: "Dilediğin
zaman kendini boşa yahut ne zaman diler isen kendini boşa veya dilediğin vakit
yahut ne vakit dilersen kendini boşa” [42], derse kadının kendisini boşaması
bulunduğu meclis ile kayıtlı olmaz. Kadın bu işi reddetse, o da olmaz.
375 - Bir kimse, bir adama: "Benim karımı boşa"
diye salâhiyet verse, bu adamın o kadını boşaması (vekil olduğundan) bulunduğu
meclise bağlı değildir. Fakat kadının kocası o adama; "diler isen
karımı boşa" derse, bu salâhiyet meclise bağlı kalır (Z).
376 - Kadına kocası
tarafından; "Her ne zaman istersen kendini boşa" denildiğinde
kadının birer, birer üç defa kendisini boşamaya hakkı vardır. Fakat kendisini
bir defada üç talâk ile boşayamaz.
377 - Koca karısına: "Kendini üç talâk ile boşa"
deyip, kadın da kendisini bir talâk ile boşarsa, bir talâk boş olur. Koca, bir
talâk ile boşa, der kadın da üç talâk ile boşanırsa, boşanma meydana gelmez
(SM).
378 – Erkek: "Kendini bir talâk ile boşa ric’ata
(yeniden nikâha dönmeğe) mâlik olurum" der, kadın da: "Kendimi baîn talâk ile boşadım" derse, ric'î talâk ile boş olur. Erkek: "Bir baîn
talâk ile" der, kadın "Ric'î talâk ile boşandım"
derse, baîn talâk ile boş olmuş olur.
379 - Kadına kocası: "Nasıl
istersen o şekilde boş ol" derse, istemese dahi hemen bir talâk vaki
olur. Kadın bir baîn veya üç talâk ile boşanmak istese,
kocası da aynısını murat edince, kadın istediğine göre boşanmış olur. Kadın
ile kocanın dilekleri değişik olunca bir ric'î
talâk meydana gelir (SM).
380 – Koca: "Sen sayı itibarı ile dilersen veya ne kadar
dilersen boşsun" derse, kadın kendisini dilediği kadarı ile boşamak
hakkına sahip olur.
381 -Kadına, "Kendini üçten dilediğine boşa"
denilirse, kendisini üç talâk ile değil de daha aşağısı ile boşayabilir.
Şarta Bağlı Boşama
382 - Şart için kullanılan lâfızlar şunlardır:
1) İn: Eğer,
2) İzâ: Zaman, vakit,
3) İzama: Zaman, ne zaman, vakit,
4) Meta: Zaman, ne zaman, vakit,
5) Metamâ: Ne zaman, ne vakit, zaman,
6) Küllü: Hep, her, bütün
7) Küllemâ: Her ne zaman, her ne [43].
383 - Boşama bir şarta
bağlandığı zaman, şartın bulunuşu ile hemen boşanma meydana gelir. Boşamak için
söylenmiş olan yeminde çözülür ve son bulur. Yalnız küllemâ (her ne
zaman, her ne) şart edatı kullanılmışsa şart koşulan şeyin yerine getirilişi
ile yemin son bulmaz, devam eder.
384 - Şarta bağlamanın sahih
olabilmesi için yemin edenin malik olması gerekir. Bir adamın kendi ailesine
(ki onun nikâhına malik bulunuyor): "Falan eve girersen sen boşsun"
yahut kendi kölesine: "Zeyd ile konuşursan hürsün" demesi
gibi. Yahut talik (şarta bağlama)’in bir mülke izafe edilmesi lâzım gelir: Bir
erkeğin ailesi olmayan bir kadına: "Seninle evlenirsem sen boşsun"
yahut "Evleneceğim her kadın boştur veya satın alacağım her köle hürdür"
demesinde olduğu gibi.
385 - Mülkiyetin ortadan
kalkması şartı ortadan kaldırmaz. Bu bakımdan mülkiyet varken şart meydana
getirilirse yemin sona erer ve talâk vâki olur. Şart, mülk ortadan kalkınca
meydana getirilirse yemin sona erer, fakat (nikâh olmadığı için) talâk da
meydana gelmez.
386 - Karı-koca şartın
bulunuşunda anlaşmazlığa düşerlerse söz kocanın olur, kadının şahit getirmesi
gerekir.
Ancak kadın tarafından bilinecek olan konuda
söz kadının olur ve bu söz kadının kendisi hakkındadır: Şöyle ki, erkek
eşlerinden birine, "Eğer hayızlı isen sen ve falan karım boşsunuz"
der, kadın da kendisinin hayızlı olduğunu söylerse sadece kendisi boş olur.
Şartı kadının sevmesine, istemesine bağlamak da böyledir. Meselâ koca
karısına: "Eğer Allah’ın cehennem ateşi ile kendine azab etmesini
istiyorsan sen boşsun, kölem de hürdür", diye şart koşar ve kadın da
istediğini söylerse boş olur. Fakat köle azat olmaz.
387 - Koca hanımına:"Oğlan
doğurursa bir, kız doğurursa iki kere boş olacağını" şart koşar, ikisi
de doğar ve hangisinin önce doğduğu bilinmezse, hüküm bakımından bir,
diyaneten haramdan uzaklaşma bakımından iki, talâk meydana gelir.
388 - Koca karısına:
"Seninle cinsî münasebette bulunursam üç talâk ile boşsun"
der, sonra da ailesi ile münasebette bulunup bir müddet içerde bekletirse
(boşanma meydana gelmekle beraber) bu bekletmeden dolayı verilmesi gereken bir
şey lâzım gelmez. Eğer çıkartıp tekrar duhul ederse mehir vermesi gerekir. Talâk ric'î bir talâk ise ikinci defa dâhil
etmekle kadına dönüş (ric'at) hâsıl olur.
Boşanmanın
Allah'ın Dilemesine Bağlanması
389 -Kadına kocası: "Allah dilerse sen
boşsun yahut Allanın dilemesi ile sen
boşsun veya Allah dilemedikçe sen boşsun yahut Allanın dilemesi müstesna sen
boşsun" der ve "Allanın dilemesi" ile ilgili kısmı
"Boşsun" ifadesine bitişik, hemen onun arkasından söylerse
boşanma meydana gelmez [44].
390 - "Sen biri hariç, üç talâk boşsun" sözü
ile iki talâk meydana gelir. "İkisi hariç" denilirse, bir
talâk vukua gelir.
391 - Külden kül istisna edilemez: "Sen üç hariç üç
defa boşsun" denilirse üç talâk ile boşanma olup istisna hükümsüz
kalır. "Sen dördü hariç, üç defa ve üç defa boşsun"
denildiğinde, yine üç talâk vukua gelir. "Sen biri ve biri ve biri
hariç üç talâk boşsun", ifadesindeki istisna da hükümsüz kalır.
"Sen dokuzu hariç, on talâk boşsun"
denildiğinde bir talâk, sekizinin hariç tutulmasında ise iki talâk meydana
gelir.
Hastalık
Halinde Kadın Boşama
392 – Bir kimse ölümüne sebep olan hastalığı esnasında karısını
baîn talâk ile boşasa da sonra ölse, hanımı öldüğü zaman, iddetini
tamamlamamış ise kocasına mirasçı olur. Eğer iddeti sona erdikten sonra ölürse
mirasçı olamaz.
393 -1) Bir kimse karısını onun isteği ile
boşamışsa yahut erkek ölümüne sebep olan hastalığı halinde bulunurken kadın
muhayyerliğine dayanarak kendisini seçer ve yine kocasının tenasül uzvu
kesikliği, iktidarsızlığı ve bulûğa ermiş olmak, azad edilmek gibi sebeplerle
kocasından ayrılırsa, bu ayrılık kadın tarafından meydana getirildiğinden,
kadın iddeti dolmadan ölen kocasına mirasçı olamaz.
2) Kadın hasta olduğu halde yukarda söylediğimiz muhayyer bulunduğu
sebeplere dayanarak kocasından ayrılırsa iddeti bitmeden öldüğünde kocası ona
mirasçı olur.
394 - Ölüm hastalığı, insanı yatağa düşüren ve ihtiyaçlarını
yerine getirmekken aciz bırakan bir hastalıktır. Kim ki ihtiyaçlarını tedarik
eder, giderirse ve sıtma hastalığına tutulursa o kimse hasta sayılmaz.
395 -1) Karısının boş olmasını kendi yapacağı işe bağlıyan erkek,
hastalık halinde o işi yaparsa kadın kendisine mirasçı olur.
2) Bir erkek ölümüne sebep olan hastalık devresi içindeyken
ailesinin boş olmasını başkasının yapacağı bir işe veya, "Ay başı
geldiği zaman sen boşsun" şeklinde bir vaktin gelişine bağlarsa yahut,
"Falan adam şu eve girerse veya öğle namazını kılarsa sen boşsun"
diyerek, boş olmayı bu işlerin yapılmasına bağlarsa, bütün bu durumlarda ta'kk
(şarta bağlama) hastalık halinde yapılır ve söylenen şart da yine hastalık
halinde meydana gelirse, kadın erkeğe mirasçı olur. Eğer şarta bağlama sıhhatta
iken yapılır ve şart hastalık halinde gerçekleşirse kadın kocasına mirasçı
olamaz (Z).
3) - Eğer talak kadının yapması lâzım gelmeyen bir işe
bağlanır da (kadın o işi yaparsa boş olmaya razı olacağından dolayı) hiç bir
durumda kocasına mirasçı olamaz. Eğer boş olma; namaz kılmak, akrabaları ile
konuşmak, yemek yemek ve alacağını almak gibi kadının yapması zarurî olan bir
işe bağlanırsa, kadın kocasına mirasçı olur (M).
RİCAT (RİCİ
TAİLÂK İLE BOŞADIKTAN
SONRA TEKRAR
KADINA DÖNMEK)
396 - Ric'î talâk, cinsî teması haram kılmaz.' Kadının rızası
olmasa dahi iddeti bitmeden kocasının ona dönmeğe hakkı vardır.
397 - Kocanın karısına dönmüş olduğu iki şekilde sabit olur:
1) Erkeğin karısına: "Sana müracaat ettim, sana
döndüm, seni tekrar aldım, seni tuttum", demesi gibi sözleri ile
olur.
2) Kadın ve erkek tarafından sihri haramlığı gerekli kılan
her hangi bir işin yapılması ile.
398 - Erkeğin karısına döndüğünde şahit tutması müstehaptır.
399 - İddet bitikten sonra erkek kadına: "İddet içinde
sana dönmüştüm" der ve kadın da tasdik ederse ric'at (dönüş) sahih
olur. Yalanlarsa sahih olmayıp kadına yemin de verilmez (SM).
Koca karısına, döndüğünü söyleyip o da cevap
olarak iddetinin bittiğini bildirirse ric'at meydana gelmiş olamaz (SM).
400 - Cariyenin kocası, iddeti içinde ona döndüğünü söyleyip
efendisi onu tasdik eder (SM) ve cariye yalanlarsa yahut bunun tersi olursa
ric'at vuku bulmuş olmaz.
401 -1) Üçüncü; hayızın onuncu gününde kan kesilse kadın yıkanmasa
bile ric'at hakkı sona erer. Fakat kan on günden daha az bir zamanda kesilirse
kadın yıkanmadıkça veya kanın kesilmesinden itibaren tam bir namaz vakti
geçmedikçe yahut teyemmüm edip namaz (MZ) kılmadığı müddetçe dönüş hakkı
ortadan kalkmaz.
2) Sadece kanın kesilmiş olması ile kitabiyye (Hıristiyan ve
Yahudi dinine mensup olan kadın)’ye dönme hakkı son bulur.
3) Kadın (üçüncü hayız kanının kesilmesinden sonra) yıkanıp
vücudunda bir uzuvdan az bir yeri yıkamayı unutsa yine erkeğin ona dönüş
hakkı son bulmuş olur. Fakat bu durumda kadının başka bir erkekle evlenmesi de
helâl olmaz. Eğer vücutta tam bir uzuv miktarı kadar yerin yıkanması
unutulursa kocasının ona dönüş hakkı devam eder.
402 - Hâmile olan karısını boşayan kimse onunla cinsî temasda bulunmadığını
iddia etse yine de kadına dönme hakkına sahip bulunur. Fakat koca halvet-i
sahiha (Yalnız baslarına izinleri olmadan kimsenin giremeyeceği bir
yerde baş başa kalma)’dan sonra kadın ile cinsî temasta bulunmadığını iddia
ederse kadına dönüş hakkı kalmaz.
403 - Erkek karısına: "Çocuk doğurduğun zaman sen boşsun"
der ve kadın da çocuk yapar ve sonra başka bir batından diğer bir çocuk daha
doğurursa bu birinci doğumdan sonra erkeğin ailesine döndüğünü gösterir.
404 - Ric'î talâkla boşanmış olan bir
kadın, kocasına karşı yüz ve vücudunu süsleyebilir [45].
Bir kocanın, ric'î
talâkla boşadığı ailesinin
yanına, ondan izin almadıkça girmemesi müstehaptır.
Baîn Talâk ile Boşanan Kadının Durumu ve Hülle
405 - Bir kadın üçten az, yani bir ve iki baîn talâk ile boşanmış ise kocası onunla iddeti
içinde ve iddetten sonra yeniden nikahlanmak sureti ile evlenmek hakkına sahip
olur.
406 - Üç baîn talâk ile boşanan bir kadın sahih bir nikâh ile
başka bir kocaya varıp onunla cinsî birleşmede bulunmadıkça ve sonra bu kocasından
da ayrılmadıkça birinci kocasına helâl olmaz. Bu kadın birinci kocaya, onun
cariyesi olup mülkiyeti altında bulunması sebebi ile de helâl olmadığı gibi, bu
cariyenin efendisinin cinsî temasda bulunması ile de helâl olmaz.
407 - Uç talâk ile boşanıp ikinci kocaya varan kadının birinci
kocasına helâl olmasının şartı; cinsî birleşmede tenasül uzvunun içeriye girmiş
olmasıdır. Yoksa meninin akması değildir, ikinci kocanın cinsî temasta
bulunabilen bir kimse olması şarttır.
408 - İkinci koca kadını, birinci kocaya helâl kılmak şartı ile
onunla evlenmişse bu mekruh olmakla beraber (S) kadının birinci kocası ile yeniden
evlenmesini helâl kılar (SM [46].
409 - İkinci koca (birinci kocaya ait) üç ve daha aşağı (MZ)
talâkların hükmünü kaldırır.
410 - Üç talâk ile boşanan
kadın birinci kocasına: "İddetim senden bitti, ikinci kocaya da varıp
ondan ayrıldım ve ondan da iddetim bitti" der ve geçen zamanın da buna
ihtimali olur, koca da kadının doğruluğuna kanaat getirirse onunla yeniden
evlenmesi caiz olur.
411 - Bir erkek karısına:
"Allah’a yemin ederim ki, sana yaklaşmayacağım, yahut dört ay sana
yaklaşmayacağım", dediği zaman îlâ'da
bulunmuş olur. Bir kimse; ailesi ile münasebette bulunursa, hacca gideceğine
yahut oruç tutacağına, sadaka vereceğine, bir köle azad edeceğine veya karısını
boşayacağına dair Allaha yemin ederse yine ilâ’da bulunmuş olur.
412 - İlâ'da bulunan erkek
(mûli) dört ay dolmadan karısına yanaşırsa yeminini bozmuş olur
ve üzerine yemin kefareti vermek vacip olur. Bu durumda îlâ da düşer.
413 - İlâ yapan erkek dört ay geçer de karısına
yanaşmamış olursa, kadın kendisinden bir baîn
talâk ile boş olur.
414 - Yemin dört ay üzerine
ise müddetin bitimi ile ilâ sona erer.
415 - Müebbet bir ilâ’da bulunulunca (kadına yanaşmadan geçen
dört ayın bitiminde meydana gelen boşanmadan sonra) dönülüp tekrar nikâh
yapılırsa açıklandığı üzere ilâ da tekrar yenilenir. Eğer yenilenen
nikâhdan sonraki dört ay içerisinde karısı ile münasebette bulunursa,
yemininden dönmüş olur. Aksi halde dört ayın bitiminde ikinci bir boşanma
meydana gelir. Bundan sonra tekrar dönüp nikâhını yenilerse yine yukarıdaki
gibi hükümler cereyan eder.
416 - Bir erkek, ilâ sebebi ile boş olup başka kocaya giden
ve ondan da boşanan karısını tekrar alırsa artık ilânın hükmü kalmaz. Fakat (yemin
daha önceden bozulmamış olduğundan dolayı durmaktadır. Bunun için) karısı ile
münasebette bulununca daha önceki yemininden dolayı üzerine keffâret gerekir.
Eâ: Lügâtta yemin anlamındadır. Hukuk dilinde: "Bir
kimsenin nikâhlı
eşi ile muayen bir zaman cinsî temasta
bulunmamaya yemin etmiş olması"dır. Bu yemin açık veya kapalı sözlerle
olur. Açık sözlerde niyete ihtiyaç olmayıp kapalı sözlerde niyete ihtiyaç
vardır.
417 - Lâ'nın müddeti hür kadınlar için dört ay, cariyeler için
iki aydır [47].
418 - Ric'î talâkla boşanan
kadın üzerine yapılan ilâ sahih olur. Fakat baîn talâk ile
boşanan kadın üzerine ilâ yapılamaz.
419 - Bir erkek karısına:
"Sana iki aydan sonra iki ay yaklaşmayacağım" derse ilâ’da bulunmuş olur. Fakat
"Bir gün müstesna sana bir sene yaklaşmayacağım" derse ilâ’da bulunmuş olmaz (Z).
İlâ’yı Kaldıran Haller
420 - İlâ müddeti içerisinde
kadına dönüş ya sözle olur veya fiilî olarak olur.
421 - İlâ’yı sözle kaldırmaya gerekli kılan haller
a) Karı kocadan birinin cinsî temasa gücü yetemeyecek
derecede hasta olması.
b) Erkeğin tenasül uzvunun kesik olması.
c) Kadının tenasül uzvunda tıkanıklık bulunması veyahut da
cinsî temas yapılamayacak kadar çocuk olması.
d) Karı koca arasında dört aylık bir mesafe bulunması.
e) Erkeğin hapiste olup cinsî temasta bulunmaya imkân bulamaması.
Bütün bu durumlarda yemin vaktinden ilâ müddetinin sonuna kadar olan ilâ müddeti içerisinde yukarıdaki
özürler devam etse de erkek karısına döndüğünü söylese ilâ düşer.
422 - İlâ müddeti içerisinde
kadınla cinsî münasebette bulunmak imkânı meydana gelirse, kadına dönüş ancak
cinsî münasebette bulunmakla gerçekleşir.
423 - Bir kimse hanımına: "Sen bana haramsın"
der ve bu sözü ile yalan söylemiş olduğunu söylerse tasdik edilir. Eğer
boşamayı kastettiğini söylerse bir baîn talâk meydana gelir. "Üç talâka
niyet ettim" derse üç talâk vuku bulur. Zıhara niyet etmişse zıhar
sayılır (M).
Haram kılmayı kastetmişse yahut hiç bir şey
kastetmediğini söylerse bu sözü ile ilâ’da bulunmuş olur [48].
MUHÂLEA
(MAL KARŞILIĞINDA BOŞAMA)
424 -Muhale; kadının, kocasının kendisini boşaması
için mal vererek onun karşılığında kendisini serbest bıraktırmasıdır.
425 - Karı-koca muhalea anlaşması yaparlarsa, kadın bir baîn
talâk ile boş olur ve kocasına da mal vermesi gerekir.
426 – 1) Geçimsizlik koca tarafından geliyorsa, boşama karşılığında
kadından bir mal alması mekruh olur.
2) Geçimsizlik; su-i
imtizaç (geçimsizlik),
kadından geliyorsa, erkeğin ona vermiş olduğu mehirden daha fazla bir mal
alması mekruhtur. Fakat vermiş olduğu mehirden fazla bir mal olsa bu, yine de
kendisine helâl olur.
427 - Bir erkek karısını belirli bir mal karşılığında boşar, karısı
bunu kabul ederse baîn talâk ile boşanmış olur ve kadının taahhüt
ettiği malı ödemesi gerekir.
428 - Mehir olmaya elverişli olan her mal muhâlea bedeli olmaya da elverişlidir.
429 - Muhâleada bedel (domuz, şarap, murdar olmuş bir hayvan
gibi) bâtıl olsa da yine bir baîn talâk meydana gelir. (Kocanın mal karşılığında
boşayıp kadının bunu kabul etmesi durumundaki) boşama bedeli batıl olunca ric'î bir talâk meydana gelmiş olur.
430 - Kadın kocasına: "Beni elimdekiler karşılığında
boşa" der ve elinde hiç bir şey de yoksa kadının bir şey vermesi
gerekmez. Fakat öğle değil de: "Beni elimdeki mal karşılığında",
yahut "evimdeki eşya karşılığında boşa" der ve elinde mal
veya evinde eşya bulunmazsa kocasına mehrini geri verir
431 - Küçük kız kendisine
ait mal karşılığında kocasından boşandırmışsa bir şey vermesi lâzım gelmez.
Büyük kız için ise bu onun kabul etmesine bağlı olur. Fakat her iki durumda da
baba muhâlea bedelini kendi üzerine almışsa babanın
ödemesi lâzım gelir.
432 - Kadın kocasına: "Beni bin lira ile üç talâk boşa"
der, kocası da bir talâk ile boşarşa, kadın kocasına bin liranın üçde birini
ödemekle mükellef tutulur. Eğer kadın: "Beni bin liraya karşılık üç
talâk ile boşa" der ve kocası yine bir talâk ile boşarsa, bir şey
ödemek lâzım gelmez (SM) ve kadın bir ric'î talâk ile boşanmış
olur [49].
433 - Koca hanımına: "Kendini bin lira mukabilinde yahut
bin lira üzerine üç talâk boşa" der, kadın da bir talâk ile boşarsa
bir şey vaki olmaz. Eğer koca: "Sen boşsun ve bin lira vereceksin"
der kadın da kabul ederse bir şey ödemesi gerekmez (SM).
434 - Mübaree ve muhâlea,
karı-kocanın nikâha bağlı birbirleri üzerindeki bütün haklarını
düşürürler (SM). Hatta cinsî birleşme meydana gelip kadın mehrini almış olsa,
erkek dönüp onu kadından geri isteyemez.
435 - Hastanın muhâlea (mal karşılığında yapmış olduğu boşama)’sı
üçte bir üzerinden muteber olur.
ZIHAR [50]
436 - Zıhar, bir erkeğin karısının tamamını veya bedeninin tamamı
yerine geçen (baş ve yüz gibi) bir uzvunu yahut bir uzvun (üçte bir, dörtte bir
gibi) muayyen bir kısmını, kendisine nikâhı ebedî olarak haranı olan bir
mahreminin, bakmak helâl olmayanın uzuvlarından birinin uzuvlarına benzetmiş
olmasıdır.
437 - Zıharda bulunmanın meydana getirdiği hüküm;
cinsî temasın ve cinsî temasa götüren sebeplerin, zıharın kefareti verilinceye
kadar haram olmasıdır.
438 - Kefaret verilmeden önce cinsî temas yapılırsa Allahtan af
dilenir. 439 - Kefareti vacip kılan, avdet etmektir
ki, bu da kadın ile cinsî temasa azmetmektir.
440 – Koca, kefareti vermeyince kadının kendisini ondan sakındırması
ve kefâret vermesini istemesi gerekir. Hâkimde (kadının hakkını yerine getirmek
için) erkeği kefaret ödemeğe zorlar.
441 -Erkek karısına: "Sen bana annemin
benzerisin yahut annem gibisin" derse, niyetine bakılır. Bu sözü ile
onun iyiliğini anlatmak istemişse tasdik edilir. Zıharı kastetmişse, zıhar olur. Boşamayı murat etmişse bir baîn talâk meydana gelir. Hiç bir niyet
taşımamışsa bu sözü ile bir hüküm meydana gelmez.
442 - Birden fazla karısı bulunan bir erkek hanımlarına:
"Siz bana anamın sırtı gibisiniz" derse, her bir karısı
için ayrı bir kefâret vermesi gerekir.
443 - Bir kimse tek bir mecliste veya çeşitli meclislerde birden
fazla zıharda bulunursa, her zıhar için ayrı bir kefaret verir.
Zihar
Keffâreti
444 - Zıhar kefareti: Önce, sağlam ve mutlak bir köle azat etmektir. Yeterli
olan böylesidir. Müdebber, ümmü'l-veled, kitabet borcunun bir-kısmını ödemiş
bulunan mükâteb köle, iki eli yahut iki başparmağı veya iki ayağı kesilmiş, iki
gözü kör, sağır, dilsiz, devamlı deli ve bir kısmı azad edilmiş bulunan
köleleri azad etmek yeterli değildir.
445 - Bir kimse köle olan baba veya oğlunu keffârete niyet
ederek satın alırsa keffâret için yeterli olur.
446 - Bir kimse (zıhar keffâreti olarak) kölesinin
yarısını azad etse sonra zıharda bulunduğu karısı ile cinsî temasda bulunup
geri kalan yarısını azad ederse bu keffâret için ona yeterli olmaz (SM). Eğer
her iki azad arasında münasebette bulunmazsa keffâret olarak yeterli olur.
447 - Köle zıhar yapınca keffâret olarak oruç tutar.
448 - Azad edecek köle bulamayan kimse keffâret için; içinde,
teşrik günleri, bayram ve ramazan bulunmayan günlerde iki ay birbiri ardınca
oruç tutar.
449- İki ay içinde gece
olsun gündüz olsun, özürlü veya özürsüz unutarak veyahut da kasden karısı ile
münasebette bulunan kimse iki aylık oruca yemden başlar (S).
450 – 1) Oruç tutmaya gücü yetmeyen kimse 60 fakiri doyurur.
Sadaka-ı fıtır bahsinde söylediğimiz üzere, ya 60 fakire yemek verir veyahut
da onlara yemeğin kıymetini öder.
2) Altmış fakire, sabahlı akşamlı iki defa yemek vermek
yeterlidir. Her iki yemekte de 60 kişiyi doyuracak kadar yiyecek vermek
gerekir.
3) Buğday ekmeği verilince, katık şart değil ise de, arpa
ekmeği verildiğinde katık vermek şart olur.
4) Altmış fakiri bir gün doyurmak yerine, bir fakire 60 gün
yemek vermek de caiz olur. Fakat 60 günlük yiyecek bir fakire bir defada
verilirse bir gün yerine geçer.
451 -Yemek verme işi devam ederken cinsî temasda
bulunmak yemek vermeğe yeniden başlamayı gerektirmez.
452 – 1) Tayin etmeksizin iki köle azad etmek veya dört ay oruç tutmak
yahut 120 kişiyi doyurmak iki keffaret-i zıhar için yeter.
2) İki keffâretten dolayı 60 fakire birer SA’ buğday verilse, bu ancak bir keffâret
yerine geçer (M).
3) İki keffâretten dolayı bir köle azad eden ve 60 gün oruç
tutan kimse bunları o iki keffâretten dilediğine tahsis edebilir.
LİAN [51]
453 – Lian: Kocanın, kansına zina isnat etmesi
yahut doğan çocuğun kendisinden olmadığını iddia edip nesebini inkâr etmesi
sebebi ile vacip olur.
454 - Karı-kocadan her ikisinin şahitlik yapmaya ehil kimseler
olması şarttır.
455 – Kadına zina isnadında bulunan kimseler had cezasına
çarptırılması gereken bir durumda olmalıdır.
456 - Lian yapılabilmesi için kadının bunu hâkimden istemesi
lâzımdır.
457 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Koca
Hadda bulunmaktan çekinirse lian yapıncaya veya kendisini
yalanlayıncaya kadar hapsedilir. Kendisini yalanlayınca da had cezasına
çarptırılır.
458 – ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Koca, lian yapınca kadına da Hadda bulunma borç olur. Aksi halde lian
yapıncaya veya kocasını tasdik edinceye kadar hapsedilir.
459 – Koca, şahit olmaya ehil bir kimse olmadığı zaman had
cezasına çarptırılır.
460 – Koca, şahit olmaya ehil bir kimse olduğu halde, kadına
iftira edenleri had cezasına çarptırılmayanlardan ise [52]kocaya ne had cezası
verilir ve ne de lian yaptırılır. Ancak "Ta'zîr"
cezası verilir.
461 - lian şöyle yapılır:
1) Hâkim Lianı önce erkeğe yaptırır. Erkek dört defa ve her
defasında: "Ben zina isnadımda muhakkak doğrulardan olduğuma Allah’a
şahâdet ederim" diyerek şahadette bulunur. Beşincide: "Ben
sana zina isnadında eğer yalancılardan isem Allah’ın laneti üzerime olsun"
der.
2) Eğer çocuğun kendisinden olmadığını iddia etmişse: "Çocuğun
nesebini kabul etmemekle sana olan isnadımda doğrulardan olduğuma ..”
Hem zina isnadında bulunmuş ve hem de çocuğun
kendisinden olmadığını iddia etmişse: "Sana zina isnadımda ve çocuğun
nesebini kabul etmemekte doğrulardan olduğuma Allah’a şahadet ederim"
3) Sonra kaçan dört defa şehadette bulunur ve her defasında:
"Onun bana zina isnadında yalancılardan olduğuna Allah’a şahadet ederim"
der ve beşincide de: "Zina isnadında doğrulardan ise Allanın
gazabı üzerime olsun" der. Çocuğun nesebi inkâr ediliyorsa, o zaman
"Zina" yerine "çocuğu red"
ifadesini kullanır.
462 - Karı-koca karşılıklı Lian yaptıktan sonra hâkim onları
birbirinden ayırır. Bu ayırım ile bir baîn
talâk meydana gelir (S).
463 – Lian, çocuğun nesebini kabul etmemek nefyden dolayı yapılmışsa
hâkim babadan olan nesebi kaldırıp çocuğu annesine verir.
464 - "Senin hamileliğin benden değildir" sözü
ile lian gerekmez (SM).
465 – 1) Çocuğun nesebini red etmek; doğumun akabinde, tebrik
zamanında ve doğum eşyaları alınırken olduğu zaman sahih olur. Böylece ilan
yapılır ve hâkim çocuğun nesebini erkekten alır. Bunlardan sonra (yâni müddet
geçince yahut tebrikler ve hediyeler kabul edilince ve doğum eşyası alınınca) lian yapılır, fakat çocuğun nesebi sabit
olur.
2) Koca gurbette ise doğumdan haberdar olduğu an çocuğun yeni
doğduğu zaman gibidir.
466 - Tek bir batında iki çocuk doğar ve bunlardan ilki kabul
edilir, diğeri red edilirse kişinin de nesebi sabit olur ve lian yapmak gerekir. Bunun aksi olup
birinci red ve ikinci kabul edilirse yine ikisinin de nesebi sabit olur ve bu
sefer lian yerine had vurulur.
İDDET [53]
467 - Cinsî birleşmeden sonra yapılan boşama ve nikâhın
feshinden dolayı hür kadınlar üç hayız iddet beklerler.
468 - Hayız görmeyen küçük kızlar ve hayızdan kesilmiş yaşlı
kadınlar üç ay
iddet beklerler.
469 - Kocaları ölen hür
kadınların iddeti (bekleyişi) dört ay on gündür.
470 - Boşanmadan dolayı
cariyenin bekleyeceği iddet iki hayızdır. Cariyelerden, küçük olanların ve yaşlılıktan
dolayı hayızdan kesilmiş bulunanların iddetleri bir buçuk aydır.
471 - Kocaları ölen
cariyeler iki ay beş gün iddet beklerler.
472 - Hâmile olan bütün kadınların (hür olsun cariye olsun)
iddeti doğumla sona erer.
473 - Cinsî birleşme (zifaf) olmadan meydana gelen boşanmalarda
iddet beklemek yoktur. Zimmînin, zimmîye olan karısını boşamasından dolayı da
iddet beklenmez.
474 - Ümmü'l-veled (efendisinden çocuk yapmış) olan bir cariyenin
efendisi vefat edince veya bu cariye azad edilmişse duruma göre; ya üç hayız
veya üç ay iddet bekler.
475 - Şüphe ile veya fasit bir nikâhtan sonra kendisine temas
yapılan bir kadın ayrılık ve ölüm halinde hayız ile iddet bekler.
476 - Kocasının ölüm hastalığında baîn talâk ile boşanmış olan bir kadının iddeti
iki iddetin (1- Üç hayız müddeti olan ve boşanmadan dolayı beklenen iddet, 2-
Dört ay on gün olan ve kocanın ölümü sebebi ile beklenmesi gereken iddet) en
uzun olanına göre olur (S).
477 - Ric'î talâk ile boşanıp iddet
bekleyen bir kadının kocası ölünce kadın yeniden ölüme göre iddet bekler.
478 - Cariye ric'î
talâkla boşanma sebebi ile
iddet beklerken âzad edilse, iddeti hür kadınların iddetine intikal eder. Fakat
baîn talâkla boşanmışsa intikal etmez.
479 - Hayızdan kesilen bir kadın aya göre iddet beklerken
yeniden hayız kanı
görse yahut bu durumdaki küçük bir kız ay
arasında âdet görmeğe başlasa bunlar hayza göre yeniden iddet beklerler.
480 - Bir veya iki hayız iddet bekledikten sonra, hayızdan
kesilen kadınlar ay hesabına göre yeniden iddet beklemeğe başlarlar.
İddetin Başlangıcı, İki İddetin
Birbirine Karışması (tedahu-lu) ve
İddetin Müddeti
481 -Boşanmalarda iddet; boşanma anından itibaren,
ölüm halinde de, ölümden hemen sonra başlar.
Kadın boşandığını veya kocasının öldüğünü
bilmese dahi müddetin geçmesi ile iddet de sona erer.
İddet üç şekilde olur: 1- Hayza göre, 2- Ay hesabına göre, 3- Kadının çocuğunu
doğurmuş olmasına göre.
İddet beklemek de üç şeyden dolayı olmaktadır: 1- Boşanma sebebi ile, 2- Ölüm sebebi ile, 3- Cinsî temas
sebebi ile.
482 - Fasit bir nikâhla iddet bekleyen kadının iddet başlangıcı,
ayrılık veya erkeğin cinsî münasebeti bırakmaya olan kararıdır (Z).
483 - İddet bekleyen bir kadına şüphe ile cinsî temas
yapıldığında birinci ile tedahül eden (iç içe giren) diğer bir iddet
beklemesi daha lâzım gelir [54].
484 - îddet bekleyen bir kadına bir hayız gördükten sonra cinsî
temas yapılsa bundan sonraki diğer üç hayız ile iddeti tamamlanır.
485 - İddetin en az müddeti (yani üç hayızın tamamlanabileceği
en az müddet) iki aydır (SM).
486 - İddet bekleyen bir kadına evlenme teklifi yapılamaz, fakat
böyle bir istek duyurulabilir.
Sahih Bir Nikâhtan Sonra İddet Bekleyen
(Mu'tedde) Bir Kadının Uyması Gereken Şartlar
487 - Bulûğa ermiş, müslüman, hür veya cariye olan bir kadın sahih
nikâhtan sonra vefat veya baîn talâk sebebi ile iddet bekliyorsa üzerine
"hidad" lâzım gelir.
Hidad: Güzel koku sürünmeyi,
ziynetlenmeye, göze sürme çekmeyi, başa yağ sürmeyi ve kına sürünmeyi bırakmak
demektir. Ancak bir özür ile bunları kullanabilir [55].
488 - Mebtûte (kocasından üç talâk ile boşanan kadın)’nin iddeti
esnasında gece ve
gündüz evinden dışarı çıkması doğru olmaz.
Ölüm sebebi ile iddet bekleyen kadın ise gündüzleyin (gecenin de bir kısmında)
dışarı çıkabilir. Gecelenin büyük bölümünde ise ancak kendi evinde kalır [56].
Cariye efendisinin ihtiyaçlarını yerine
getirmek için iki iddette de her iki vakitte dışarı çıkar.
489 - İddet bekleyen kadın evin yıkılma tehlikesi olmadıkça veya
başka yere çıkarılmadıkça yahut evin kirasını verememekten dolayı, başka yere
taşınmadıkça iddetini ayrılığın vuku bulduğu esnadaki evinde geçirir.
Hamileliğin En Az Ve En Çok Müddeileri Ve Bunu
Gerektiren Kararları
490 - Hamileliğin en az müddeti altı ay, en çok müddeti ise iki
senedir.
491 - Bir kadın iddetinin sona erdiğini ikrar edip, sonra altı
aydan daha az bir müddette çocuk doğurursa bu çocuğun nesebi kanıtlanmış olur.
Bu durumda ikrar tarihinden altı ay sonra doğum yapmışsa çocuğun nesebi
kanıtlanmaz. [57].
492 - Ric'î talâkla boşanmış olan bir kadın, iddetinin bittiğini
ikrar etmedikçe iki seneden fazla bir zaman içinde dahi doğum yaparsa çocuğun
soyu (nesebi) kendisini boşamış olan kocasından sabit olur. Eğer iki seneden
daha az bir müddetle çocuk doğarsa kadın baîn talâk ile boş olmuş olur ve
çocuğun nesebi de yine kocasından olduğu kanıtlanmış olur. Çocuğun iki seneden
az bir zamanda doğması kocanın karısına döndüğünü gerektirmez. Eğer çocuk iki
yıl veya daha fazla bir zaman geçtikten sonra doğarsa koca ailesine dönmüş
sayılır.
493 - Üç talâkdan veya ölümden sonra iddet bekleyen kadının iki
seneden daha az bir müddet içinde doğurduğu çocuğun nesebi kocasından olduğu
kanıtlanmış olur.
494 - İki seneden fazla bir süre içinde doğan çocuğun nesebi ise
ancak kocanın, çocuğun kendisinden olduğunu iddia etmesi ile kanıtlanır (Z).
495 - İddet bekleyen bir kadının çocuğunun soyu (nesebi) ancak
iki erkeğin (SM) veya bir erkekle iki kadının tanıklığı ile yahut kadının
hamileliği açıkça belli olması veya kocanın itirafı yahut ta vârislerin
tasdiki ile kanıtlanır.
496 - Ric'î talâk ile (S) veya üç talâk ile (S) boşanmış olan küçük
(sağire) bir kadının çocuğunun nesebi, ancak dokuz aydan önce doğmuş olması ile
kanıtlanır. Kocasının ölümünden sonraki iddetinde ise çocuk, on ay, on günden
kısa bir zamanda doğmuşsa nesebi sabit olur.
497 - Koca karısına: "Çocuk doğurursan sen boşsun"
der ve bir kadın onun doğum yaptığına şahitlik yaparsa kadın boş olmaz (SM).
Kocanın gebeliği itirafı halinde kadın mücerred sözü ile boş olur (SM).
498 - Efendi cariyesine: "Eğer karnında çocuk varsa o
bendendir" der ve bir kadın da onun doğumuna şahitlik yaparsa, cariye ümmül-veled olur.
-----------------
DİPNOTLAR
KELİMELER
[24] Nikâh: Lügatte, bir araya getirmek, toplamak,
birbirine katmak ve ilâve etmek manalarına gelir. Dinde ise, bir akit neticesinde meydana gelen
birleşme ve bir araya gelmeğe nikâh (Evlenme) denilir. Çünkü bu esnada
karı-koca birbirleriyle birleşir ve biri diğerine katılır da sanki tek bir
insan gibi olurlar.
Nikâh tabiri cinsî temas manasında hakikat, evlenme akdi manasında
ise mecaz olarak kullanılır. Bazı hadislerde nikâh kelimesinin cinsî temas
manasında kullanıldığı aşikârdır. Hadiste "Nikâhtan doğdu" denilir.
Bu, helâl bir temastan doğdu demektir. Yine
Hz. Muhammed (S.A.V.) "Kadın
hayızlı iken kocasına nikâhtan başka her şey helâldir" diyorlar.
Nikâh kelimesinden, karine ile nikâh akdinin, yani evlenmenin
kastedildiği de bir gerçektir. Ayette Allah
Teâlâ: "Sahiplerinin izni ile onları (cariyeleri) kendinize
nikâhlayın..." (Nisa, a: 25) buyurur. Buradaki nikâhtan cinsî temas değil
de evlenme manasına gelen nikâh anlaşılır. Çünkü izin alarak cinsî temasta
bulunulamaz. Şu ayette de nikâh evlenmek anlamına geliyor: "Eğer yetim
kızlar hakkında (adaleti yerine getiremeyeceğinizden) korkarsanız sizin için
olan (diğer) kadınlardan ikişer üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şayet (bu
suretle de) adalet yapamayacağınızdan endişe ederseniz o zaman biri tane ile),
yahut malik olduğunuz câriye yetinin. Bu, tek zevce veya cariye sizin Haktan
ayrılıp sapmamanıza daha uygundur." (Nisa, 3).
Burada da kastedilen evlilik adedini kısıtlandıran bir nikâh
akdidir. Yoksa kısıtlandırılan cinsî temas değildir.
"Şahitsiz nikâh olmaz" (Tirmizî, Nikâh, 15)
hadisinde nikâhtan evlilik kastedilir. Zira münasebet esnasında şahitler
bulundurulmaz.
Nikâh (Evlenmek) meşru bir akittir ve
müstehaptır. İnsanlar evliliğe teşvik edilmiştir. Evliliğin meşruluğu kitap,
sünnet ve icma ile sabittir. Kur'an'da:
"içinizden bekârları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih (mümin)
olanları evlendirin..." (Nûr, a: 32) buyurulur ve yukarıdaki ayetler de
buna bir delildir.
Hz. Peygamber (A.S.V.) de: 1. "Nikâhlanın çoğalın, çünkü ben
kıyamet gününde diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla övünürüm" derler.
2. "Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim bu sünnetimden
ayrılırsa o benden değildir" .
Evlenmek konusunda âyet ve hadisler çoktur.
Münâkehe:
İki kimsenin nikâh akdinde bulunması.
İstinkâh: Nikâhlanmak, nikâh isteğinde bulunmak.
Nikâh meclisi: Nikâh akdi için toplanılan yer.
Mürâhık:
Bulûğ çağına geldiği halde, henüz baliğ olmayan erkek. Kız için de mürâhika
denilir.
Bikr:
Evlenmemiş olan kızdır. İkiye ayrılır:
A-Bikri Hakikî: Erkek ile hiç cinsî münasebette bulunmamış olan kızdır. Kocaya
vardığı halde kocasının tenasül uzvu kesik veya cinsî iktidarı olmayışı
yüzünden kendisi ile münasebette bulunulmadan kocasından boşama veya ölüm
sebebi ile ayrılan bir kız da hakikî bikr sayılır. Yüksek bir yerden atlamak
veya çok hayız kanı gelmek yahut uzun bir müddet evlenmeksizin yaşamak veya
cerahat gibi bir sebeple bekâret zarı giden bir kız da hakikî bakire sayılır.
B - Bikri Hükmî: Bir defaya mahsus olmak ve hakkında
zina cezası icra edilmemiş olmak şartı ile zina ettiği bilinen kız.
Mahrem:
Yakın akrabalık sebebi ile nikâhı haram olan kimse.
Muharremât:
Geçici veya daimî olarak kendileri ile evlenmek haram olan kadınlar.
Musahere:
Bir aileden kız almak sureti ile meydana gelen akrabalık, sıhrî akrabalık. Buna
sıhriyet de denilir.
Sıhr: Bir kimsenin ailesinin mahremleri.
Ailesinin anası, babası gibi. Evlenmekle meydana gelen akrabalık da nikâha
mânidir.
Usûl: Bir kimsenin anası, babası ve yukarıya
doğru nihayete kadar dede ve nineleridir.
Fürü': Usulün zıttıdır. Erkek ve kız evlâtlar
ve bunların ilânihaye çocuklarıdır.
Tezevvüc:
Evlenmek, karı - koca olmak.
Tezvîc: Bir erkeği kadına vermek, nikâhlamak
veyahut ta bir kadını erkeğe yermek.
İddet:
Boşanan bir kadın hâmile değilse üç hayız (aybaşı) müddeti geçmedikçe başka
kocaya varamaz. Bu bekleyişe iddet denilir. Boşanan kadın hâmile ise onun
iddeti (başkası ile evlenmek için bekleme müddeti) doğum yapıncaya kadar devam
eder.
[25]. İmam Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre
yıldızlara tapan kadınlarla evlenmek haramdır, İmam Azam ise bunu helâl
görmüştür. Hatta buna göre onların kestikleri de yenir, imam A'zam: “Onlar
yıldızları büyük tanır, onlara ibadet etmezler, böylece ehli kitap gibi
olurlar, der.
[26]. Bu bakımdan bir kadınla zina eden erkeğe o kadının annesi
ve kızı haram olur. O kadın da erkeğin oğluna ve babasına haram olur. Bunlardan
birinin şehvetle, diğerinin tenasül uzvunun içine bakması, şehvetle
yapışması ve öpmesinde de durum aynıdır.
[27]. Muta
Nikâhı: Bir erkeğin muayyen para veya mal karşılığında bir kadınla
anlaşarak onunla düşüp kalkması, cinsî temasda bulunması ve ondan faydalanması
demektir. Çok kere faydalanacağı müddeti de tayin eder. Böyle bir nikâh olmaz.
Bu bakımdan nikâhsız faydalanma yoluna, harama gitmiş olurlar.
[28]. îslâm hukuku kız olsun, erkek olsun,
küçük çocukların nikâhlanmasına müsaade etmiştir. Fakat bunların zifafa
girmelerine müsaade etmemiştir. Bunlar bulûğa erinceye kadar ayrı yaşamak
mecburiyetindedir. Bulûğa erince yukarıdaki şekilde nikâhı bozmaya hakları
olur(Mütercim).
[29]. Fuzulî: Asil, vekil, veli ve elçi
olmayan kimseye fuzulî denilir. Böyle bir kimsenin
kendiliğinden yapmış olduğu nikâha da fuzûlînin nikâhı denilmektedir. (Bak. O.
N. Bilmen, İslam Hukuku, c. 2, s. 6 ve s. 61).
[30] Kureyş kabilesinden olanlar soyca
birbirine denktir. Diğer Arap kabileleri soyca Kureyş’e denk değillerdir.
Kureyş'den başka bütün Arap kabileleri birbirine denktirler. Araptan
maksat, asıl Araplardır. Yoksa Araplaşıp Arapça konuşan milletler değillerdir.
Arapların dışında soyculuk yoktur. Müslüman olmak şartı ile her millet
birbirine eşittir. Araplar soya çok önem verir ve onu bir şeref meselesi
yaparlar. (Bak. El-İhtiyar, Nikâh bahsi, Ö. N. Bilmen, İslâm Hukuku).
[31] Fâsık ve ahlâksız bir erkek ahlâk ve
faziletli bir kadına veya böyle olan bir adamın kızına denk olamaz.
[32] Sanattan maksat erkeğin işi ve
mesleğidir. Bu iş ve meslek kadının şerefini küçük düşürücü âdi
mesleklerden olmamalıdır. (Bak. İslam Hukuku, N. Bilmen, C. 2, s. 67)
[33]. Hür kadın köle olan bir erkeğe denk
olma.
[34] Erkeğin, kadının mehrini vermeğe ve
nafakasını temin etmeğe yetecek kadar malî gücü olmalıdır. Bunları temin etmeğe
gücü yeten bir erkek büyük serveti olan kadına denk olur.
Mehir: Kadının,
nikâhlanınca kocasından almaya hak kazandığı muayyen bir miktar mal veya paradır.
Kadın kocasından nikâh parası alır. Mehirsiz nikâh olmaz. Mehir nikâh
yapılırken kararlaştırılır. Eğer kararlaştırılmamışsa kızın emsallerine göre
sonradan mehir tayini edilir. Mehir peşin verildiği gibi sonraya da
bırakılabilir. Mehir tamamen kızın hakkıdır. Ona kızın babası el
koyamaz.
[35]. Mut'a: Bir erkeğin, boşadığı ailesine vermesi
gereken üç veya beş parça elbisedir. Bunların
kıymetleri de
verilebilir.
[36]. Halvet: iki nikâhlının izinleri olmadıkça hiç
kimsenin içeriye gİremiyeceğinden emin oldukları bir yerde yalnız
bulunmalarıdır, ikiye ayrılır: a) Halvet-i sahiha: Eşlerin hiç birinde
birleşmeğe mâni bir sebep bulunmadığı halde baş-başa bulunmalarıdır, b)
Halvet-i faside: Eşlerden birinde birleşmeğe mâni bir sebep olduğu halde yalnız
başlarına kalmalarıdır
Tabiat: Huy. Karakter.
[37]. Azil: Cinsî temas esnasında meniyi çocuk olmasın diye gelirken
dışarı akıtmaktır. Bunu yapmak için de kadından izin almak gerekir.
[38]. Çocuğa meme vermek onu yaşatmak
bakımından annelere vaciptir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:
"Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm)
emmeyi tamam yaptırmak isteyenler içindir. Emzirenin yiyecekleri ve giyecekleri
layıkıyla karşılanması çocuk kendisinin olana borçtur. Kimse
gücünün üzerinde sorumlu tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk
kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen
(vazife) de bunun gibidir. Eğer (ana ve baba) aralarında rıza ve müşavere ile
(bil ittifak çocuğu iki sene dolmadan) memeden kesmeyi arzu ederlerse ikisinin
üzerine de vebal yoktur. Çocuklarınızı (başkalarına) emzirtmek isterseniz meşru
(yasal) surette verdiğiniz emzirme ücretini teslim etmek (ödemek) şartıyla yine
uhdenize vebal yoktur. Allah’tan korkun ve bilin ki şüphesiz Allah, ne
yaparsanız hakkiyle görendir." (Bakara, a: 233).
Başka bir ayette de: "... sizi emziren süt analarınız,
süt kız kardeşlerinizle evlenmeniz size haram edildi”. (Nisa, a: 23) denilerek
süt analığı ve kardeşliği ihdas edilmiştir.
Hz. Muhammed (S.A.V.) de:
"Soyca haram olanlar sütten de haram olurlar".
(Buharî - Müslim.) der.
Redâ': Lügâtta meme emmek demektir.
[39]. Talâk
(Boşama): Lügâtta bağı çözmek ve tahliye etmek demektir. Esiri serbest bırakmak
ve devenin ipini çözmek mânâlarında ıtlak kelimesi kullanılır. Hukuk ıstılahı
olarak talâk: "Manevî bir bağ olan nikâhı çözmek ve izâle etmek,
nikâhı ortadan kaldırmak”, demektir.
Boşamak ve boşanmak; kitap, sünnet ve icma ile sabit olan bir
hükümdür. Akıl da buna hak verir.
Kuranda: "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınız
vakit iddetlerine doğru boşayın. O iddeti de sayın..." (Talâk,
Bir sözlerinde de Hz. Muhammed (S.A.V.) şöyle buyurur: "Allah köleyi hürriyetine kavuşturmaktan
kendisine daha sevimli gelen mubah bir şey
yaratmadığı gibi, boşamadan daha fazla kendisini kazablandıran mubah bir şey de yaratmadı." (Ebu Davud).
Talâk-ı baîn: Nikâh akdini kaldıran, fakat her iki
tarafın arzusu ile tekrar birleşmeyi mümkün kılan boşamaya denir.
Rıc'î talâk: Nikâh akdini gerektirmeyen, sırf
kocanın dönüşü ile nikâhın devamını gerekli kılan boşamaya denir.
İddet: Boşanan-kadın hâmile değilse, üç hayız müddeti
geçmedikçe başka kocaya varamaz. Bu bekleyişe "iddet"
denir. Hâmile olan kadınların iddeti çocuğunu doğurmakla son bulur.
(Yukardaki bu üç ıstılahın tarifi F. Yavuz'un İslâm Fıkhı ve Hukuku adlı eserinden
alınmıştır).
Nikâhın kalkması ile karı-kocanın birbirinden ayrılmaları
demektir. Karı-kocanın birbirinden ayrılması: a) Boşanma, b)
Nikâhın feshi olmak üzere iki şekilde
olur.
Ayrılmak (Mufarekat): Bunların her ikisini de içine alır.
Ric'at / Rucû (dönmek): Ric'î talâkdan sonra iddet içinde, henüz
baki olan nikâhı söz veya fiil ile uzatmak istemekdir.
3- Bidat (sonradan çıkmış, İslâm’dan
olmayan) üzere boşama:
Tek bir sözle üç veya iki talak boşamak yahut bir temizlik müddeti
içerisinde kadına dönmeden onu bidat üzere boşamaktır.
Tuhur (Üç temizlik): Müddeti içerisinde (ayrı ayrı birerden üç
talâk ile boşamaktır.
TUHUR: Kadınlarda İki hayız arasındaki temizlik haline
TUHUR(temizlik ) denir.
İki adet arasındaki temizlik hali 15 gün ya da daha fazla olursa
tam temizlik, 15 günden az olursa eksik temizlik denir. Eksik temizlik halinde;
temizlikten önceki kan, hep devam etmiş, hiç kesilmemiş gibidir. MİSAL: Bir kadın, 5 gün kan,
14 gün temizlik, sonra 6 gün yine kan görse; bu kadının iki kan arasında gördüğü
temizlik eksik temizliktir; yani 15 günden azdır. Bu durumda, o kadın 5+14+6 =
25 gün kesilmeden kan görmüş gibidir.
[40]. İmam Şafi'ye
göre zorlanan kimsenin nikâhı muteber değildir.
Tahavî sarhoşun boşaması muteber değildir der. Bu İmam Kerhi’nin görüşüdür ki, o ilâç ve
uyuşturucu otlarla sarhoş olmaya
itibar ederek bu hükme varmıştır. Fakat şarap
ve diğer içkilerle sarhoş olmak
suç ve masiyet olduğundan böyle değildir.
[41]. Erkeğin kadına "Kendini seç"
onun da "seçtim" demesi yahut erkeğin "Seç
(muhayyersin)" kadının da "Kendimi seçtim" demesi gibi.
[42]. Arapçada zaman edatı olarak kullanılan meta (zaman, vakit)
ile İzâ (Zaman, vakit) ve yine Meta mâ (ne vakit, ne zaman) ile İzâ
mâ (ne zaman, ne vakit) gibi edatlar Türkçede farksız ifadelerini
bulurlar (Mütercim).
[43]. Önceden de söylendiği gibi Arapçada
değişik lâfızlarla ifade edilen zamanla ilgili edatlar Türkçe’de aynı
kelimelerle ifadelerini bulmaktadırlar (Mütercim).
[44]. Burada görüldüğü üzere Allah’ın dilemesi ile ilgili kısım
ve istisna edilen bölüm Türkçede cümlenin başında söylenir. Arapçada ise
cümlenin sonunda yer alır (Mütercim).
[45]. Çünkü iddet bitinceye kadar aralarında
nikâh devam etmektedir. Bir erkeğin boşadığı ailesine dönmesi müstehaptır.
Süslenmek ise bu dönüşü sağlayabilir.
[46]. İmam Ebû Yusuf’a göre üç talâk ile
boşanmış olan bir kadını birinci kocasına helâl kılmak için bir erkeğin boşamak
şartı ile kendisine nikâhlaması caiz değildir. Bu nikâh muvakkat nikâh gibi
olduğundan fasittir. Bunun için kadın birinci kocasına helâl olamaz. İmam
Muhammed'e göre böyle bir şart ile nikâh yapmak caiz ise de, evvelki kocaya, bu
nikâhı müteakip boşanan kadın helâl olmaz. Çünkü o kimse hukukun geriye
bırakmış olduğu bir şeyi acele elde etmek istediğinden mirasçı olduğu kimseyi
öldüren gibi mahrumiyetle cezalandırılır. İmamı
Azam, Hz. Peygamberin: "Allah
hülleciye de, kendisi için hülle yapılana da lanet etsin" (Davud,
Nikâh, 15) hadisine
tutunmuştur. Hadis kadını birinci kocaya helâl kılmak için boşamak şartı ile
nikâhlanmayı kötüler. Hadise göre bu mekruhtur ve hadiste ikinci kocaya Helâl
kılan" denildiğine göre bu, o kadının birinci kocasına helâl olacağını
ispatlar. (Tirmizî, Nikâh, 27).
Mûli: İlâ da bulunan erkek.
[47]. Hür kadınlar için dört aydan, cariyeler
için iki aydan az müddet söylenmişse ilâ yapılmış olmaz. Yemin olur.
[48]. İlâ’nın kefareti, yemin kefareti
gibidir. O da bir köle azad etmek yahut sabahlı akşamlı bir gün on fakiri
doyurmak veya bir fakiri on gün böylesine doyurmak yahut on fakire baştan aşağı
orta halli elbise yaptırmaktan ibarettir. İmam Muhammed'e göre avret yerlerini
örtüp namaz kılınabilecek bir elbisenin verilmesi kâfidir. Bunlara güç
yetiremeyenler üç gün oruç tutarlar. (Ömer N. Bilmen.)
[49]. İmam Ebû Yusuf ile imam Muhammed'e göre
bu iki ifade, yani bî
(İle, mukabilinde) ve a'lâ
(üzerine, karşılığında) arasında fark yoktur.
Hul': Lügâtta sökmek, çıkarmak ve izâle
etmek, gidermek mânalarına gelir. Istılahta hul' ve muhâlea: "Kadın
tarafından verilen mal karşılığında nikâh bağını ortadan kaldırmak"dır.
Muhâlea yerine mubaree (birbirinden beri olmak) tabiri de kullanılır.
[50] Zıhar, zahr kelimesinden türemiştir.
Zahr, arka, sırt demektir. Zıhar kelimesi aslım; erkeğin ailesine dediği
"Sen bana anamın sırtı gibisin" cümle¬sinde bulur. Sonra diğer
azalara ve mahrem olan diğer kimselere de intikal etmiştir.
Zıhar = Muzahere: Kocanın ailesini neseb, süt ve sıhriyet sebebi
ile ' kendisine daimî haram olan bir mahreminin kendisince bakılması caiz
olmayan bir uzvuna benzetmesidir. Tamamını, yan veya üçte bir gibi bir parçasını
bakılması haram olan uzuvlardan birine benzetmek de böyledir. Bu helâli harama
benzetmek olur.
Müzahir: Zıhar yapan erkek.
[51]. Lian: Lügat olarak iki kişinin karşılıklı
birbirine lanet okuması demektir. Istılah olarak lian: "Kan-kocanın hâkim
karşısında usulüne uygun olarak dörder defa şehadette bulunduktan sonra, kendi
üzerlerine Allah'ın lanet ve gazabım okumalardır. "Namuslu ve hür kadınlara
(zina isnadı ile) iftira atan sonra (bu konuda) dört şahit getiremeyen
kimselerin her birine seksen değnek vurun. Onların ebedî şahitliklerini kabul
etmeyin. Onlar fasıkların tâ kendileridir" (Nûr, a: 4) ayetine göre
kendi ailesine veya yabancı bir kadına zina iftirasında bulunanlar iftira
cezasına çarptırırlardı. Sonra: "Zevcelerine zina isnad eden ve
kendilerinden başka şahitleri de bulunmayan kimselere gelince: Onlardan her
birinin (yapacağı şahitlik, kendisinin hakikaten sadıklardan olduğunu Allah’a
yemîn ile dört defa ifade ve tekrar edeceği) şahitliktir" (Nûr, a: 6)
ayeti ile kendi ailelerine iftira edenlerin iftira cezaları kaldırıldı ve onun
yerine Lian muamelesi getirildi.
[52]. Kadın, cariye, gayri müslim, başkasına
zina iftirasında bulunmaktan dolayı had cezasına çarptırılmış, yahut küçük
çocuk, deli veya zina yapan bir kadın ise kendisine iftira yapanlar had
cezasına çarptırılmazlar.
M. Mevkûfâtî’den Alıntı: Liân için önce erkek "Sözüm
doğrudur" diye yemin eder. Dört kere tekrar eder, beşincide; "Yalan
söylüyorsam Allahü teâlânın lâneti benim üzerime olsun" der. Sonra
kadın dört defa; "Allah şâhidim olsun ki, bu adam bana zâni (zinâ
edici) demekle yalan söyledi" diye yemin eder. Beşincide; "Doğru
söyledi ise, Allahü teâlânın gadâbı benim üzerime olsun" der. Sonra
hâkim bunları bir talâk-ı bâin ile ayırır. Liân yapıldıktan sonra, adam
sözünden dönerek veyâ başka bir afîfe kadını kazf ederek (zinâ isnâd edip isbat
edemeyip) had cezâsı uygulanmadıkça eski hanımıyla tekrar hiçbir zaman evlenemez.
(M. Mevkûfâti)
[53]. İddet: Lügat olarak sayı manasına olan adet kelimesinden alınmıştır.
Boşanmadan ve ölümden sonra kadının beklemesi gereken zamana da iddet
ismi verilmiştir.
Şer’an iddet: "Bir erkeğin veya kadının ayrıldıktan sonra muayyen bir
müddet başkası ile evlenemeyip beklemesi" demektir.
Bu yönden iddet,
a) Erkeğin iddeti,
b) Kadının iddeti olarak ikiye ayrılır.
İddet beklemenin farz oluşu hakkındaki
delil: "Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç hayız (temizlenme
müddeti) beklerler (beklesinler)..." (Bakara, a: 228)
Kocaları ölen kadınlar hakkındaki: "İçinizden ölenlerin (geride)
bıraktıkları zevceler kendi kendilerine dört ay on (gün) beklerler..."
(Bakara, a: 234) ayetleridir.
Hayızdan Kesilen, Adet Görmeyen ve
Hamile Kadınların İddetleri:
“Hayızdan kesilmiş kadınlarınızla
alakalı eğer şüphe ederseniz onların iddeti üç aydır. Adet görmeyenlerin de
öyledir. Yüklü kadınların iddetleri ise çocuklarını doğurmaları ile
biter. Kim Allahtan korkarsa O, kendisine (her) işinde bir kolaylık
verir" (Talâk, a: 4) de bildirilmektedir.
Şu ayette kadınları ne zaman boşamanın uygun olacağını ve iddet
sayımının gerektiğini gösteriyor: "Ey peygamber! Kadınları
boşayacağınız vakit onları adet hallerinden temizlenmeleri vaktinde boşayın ve
o iddeti de sayın..." (Talâk, a: 1).
[54]. Yâni birinci iddet bitince ikinci
iddetin sebebi zamanından itibaren bir iddetdaha tamamlanır. Birinci iddetin
bitiminden itibaren ikinci iddete başlan¬maz (Mütercim). Daha geniş malûmat
için bak. N. Bilmen Is. Hukuku, C. 2, s. 378, madde 608-609-610.Hayz
(âdet, aybaşı): Lügâtte akmak manasınadır. Fıkıhta doğum sebebiyle olmaksızın
sıhhat halinde muayyen vakitlerde rahimden akıp gelen cibillî bir kandır.
Mebtûte: Üç talâk ile boşanmış kadındır ve iddet
bekleyen kadına mu'tedde-i mebtûte denilir.
Nifas:
Çocuk doğurma halidir. Bu müddette akan kana da bu ad verilir.
İstihaze: Hastalık sebebi ile rahimden başka
yerden gelip tenasül uzvu yolu ile akıp gelen kandır. Müstehaze, istihazeli
kadın demektir.
Mu'tedde: İddet bekîiyen kadına denir. Boşamanın
çeşidine göre: 1-Baînen mu'tedde, 2- Ric'ıyyen mu'tedde adlarını alır.
[55]. Bu hareket, ölen kocasının hatırasına
saygı göstermek içindir. Boşanan kadın, evliliğin nimetinden yoksun olmanın
üzüntüsünü göstermeli. Allah’ın evlilikle ilgili emrine riayet etmeli. Ric’i
Talak ile boşanan kadın ise; Kocasının yeniden alması ümidi ile süslenmelidir.
Böyle yapması müstehaptır. (Ömer N. Bilmen)
[56]. İddet bekleyen kadınlar iddetlerini,
ayrılık meydana gelmeden önce kocaları tarafından ikamet ettirildikleri hanelerde
geçirirler.
[57]. Çünkü çocuğun ikrar tarihinden sonra
başka bir erkekten kazanılması mümkün olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder